O Kamp Günü

Bugün çocukluk arkadaşlarımla her yıl olduğu gibi yine kampa gideceğiz. Yanıma her zamanki gibi yiyecek bir şeyler, uyku tulumu ve çadırımı aldım. Aklıma ilk kampa gitmeye başladığımız zaman gelince oturup kendi düşüncelerime daldım. Annelerimiz bize hep kızardı bu kamp konusunda, hep endişe duyarlardı ama yine de giderdik. Hatta bir kere Çiçek’i bir tilki kovalamıştı, bağıra çağıra bütün ormanı yıkmıştı. O gün hepimizin karınları ağrımıştı gülmekten.

Düşüncelerim annemin kapımı tıklatmasıyla yarıda kesildi. Annem yüzünde pek de memnun olmayan bir gülümsemeyle odama girip beni kararımdan geri döndürmeye çalışıyordu. Ona kararımın değişmeyeceğini ve bir şey olmayacağının garantisini verip çantamı da alarak salona ilerledim.

Sena ve Ateş arabayla önce beni sonra diğerlerini alacaktı. Onları beklerken telefonumda yayınlanan son haberlere göz atamaya karar verdim. Ve gördüğüm haber beni şoka uğratmıştı. Bir seri katil ormanlar başta olmak üzere şehirdeki çoğu yerde kendisini belli eden işaretler bıkarmış. İçimden seri katilin bizim kamp yapacağımız alanın yakınında olmaması için dua ettim. Telefonu kapattığım gibi kapıdaki korna sesinden geldiklerini anladım. Anneme görüşürüz niyetine yanağına bir öpücük kondurup hemen dışarı çıktım. Sena son ses müzikle Ateş’i rahatsız ediyordu. Bu görüntüyü bile özlemiştim.

Onlara selam verdikten sonra, eşyalarımı bagaja atıp üstü açık arabaya bindim. Ateş üstü açık spor arabalarını her şeyden çok severdi çocukken, şimdi istediği araba sahip olması beni çok mutlu ediyordu. Yine son ses müzikle Aras, Çiçek ve Eren’i de aldıktan sonra kamp alanına geldik. Diğerlerine henüz haberden bahsetmemiştim, ki bence yalan haber olma ihtimali çok yüksek. Çünkü bu zamanlar özellikle yalan haberler epey bir yaygın olmaya başladı. Bunu avukat olan babamdan biliyorum daha çok.

Her zamanki yerimize geçip eşyaları yerleştirmeye başladık. Aras ve Eren çadırları kurarken Çiçek de yemekleri çantalardan çıkartıyordu. Çok geç geldiğimiz içim kamp alanına hava kararmaya başlamıştı. Çiçek, Ateş ile bana ateş yakmak için odun toplamamız gerektiğini söyledi. Biz de hava daha fazla kararmadan yola çıkıp toplamaya başladık.

Düşüncelerim arasındaki katil beni ne kadar tetiklese de içimdeki bir ses bir şey olmayacağını söylüyordu. Kafamı dağıtmak için Ateş’le konuşmaya başladım. Bana üniversite için yurtdışı planlarını anlatmaya başladı. Ateş’le ikimizin çok fazla ortak yönü vardı, en belirgin özelliğimiz ikimizin de yurt dışında aynı üniversiteyi istememiz olabilir. O mühendislik ben tıp okuma istiyordum. Sohbet etmekten odun toplamadığımızı fark edip hemen toplamaya başladık. Fakat çevremizde bulundan ağaçlar gözüme asla tanıdık gelmiyordu. Bir sorun vardı. Sanırım kaybolduk.

Ateş bana he ne kadar dert etmemem gerektiğini söylese de, kafamda bana seslenen o katilin varlığını görmezden gelemezdim. Ve en son dayanamayıp Ateş’e anlattım, ve o çözüm yolu bulmak yerine bana kızmayı tercih etmişti. Onun bu tepkisi beni daha da sinirlendirdi ve bende daha fazla katlanamayıp bilmediğim bir yola girmeyi tercih ettim. Evet biliyorum bazen en mantıklı kararları vermiyorum, ama Ateş’in bana durduk yere bağırması yerine gidip yolu bulmayı tercih ederim.

İlerledikçe Ateş’in bana seslenen sesi kayboluyor, ve benim de yol bilgim azalıyordu. Daha da stres yapmaya başlamıştım, iki dakika nefeslenmek için yaslandığım ağaç kütüğünün yanından sesler gelince kalbim hızlanmaya başladı. Yanımda duran diğer çalılardan da farklı bir ses gelince kendimi bir köşeye sıkışmış hissettim. Kaçmak yerine durdum, ne olacaksa olsun diye düşündüm. Gözlerimi sımsıkı kapattım ve kaderime teslim ettim kendimi.

Bir bıçak veya keskin bir alet beklerken, ayaklarım birden yerden kesildi. Gözlerimi açtığımda Ateş’in koşar bir halde geldiğim yerden geri döndüğünü gördüm. Ateş’e şu an her ne kadar sinirli olsam da, beni o sıkışmışlıktan kurtardığı için son derece minnettardım. İlerideki birkaç çadırı gördükten sonra derin bir nefes alıp kalp hızımı normale çevirmeye çalıştım. Bizim geldiğimizi gördüklerinde onlar da rahatladıklarını belli eden bir nefes verip bize sarılmaya başladılar. Herkese olanları anlattıktan sonra bu kamp alanından tekrar dönmemek üzere gitmeye karar verdik.

O gün annelerimize herhangi bir şey anlatmayıp sabaha kadar denizin yanına oturduk, ve dolu dolu sohbet ettik. Kamptan ziyade denizin ruhumuza iyi geldiğini hepimiz bir kez daha fark ettik.

(Visited 12 times, 1 visits today)