İşte bir akşam, hava karlı ama yumuşak bir his vardı. Mayhoş bir koku ve soğuk esinti burnuma yöneldi ve birden şimşek çakmışa döndüm. Kalbim küt küt atmaya başladı, bacaklarım uyuştu, ellerim işlevsiz hâle geldi. Kulaklarımdaki donma hissi bir anda içimi ısıttı. Ağzım kekelemeye, gözlerim ise büyümeye başlamıştı. Onu gördüğümde sanki gözleri bir kozmik varoluş, saçları ise güneşin parıltısı gibiydi. Sanki o an sadece orada ikimiz varmışız gibi… Ayağında beyaz bir bot ve üzerinde kahverengi bir palto vardı. Nasıl bu kadar güzel oluyordu, aklım almıyordu. Fakat kalbim sanki onun yerini önceden rezerve etmişti.
Yavaş yavaş yaklaştım ama o bana bakmıyordu ve kekelemeye başladım. “E-ee, acaba numaranızı alabilir miyim?” ve bana baktı, sadece yoluna devam etti. Sanki bu an hiç yaşanmamış gibi onla hiç konuşmamışım gibi… O benden uzaklaştıkça uzaklaşıyor ama ona gitme kal da diyemiyorum çünkü o bir insan değil melekti sanki. Bu dünyadaki bir istisnaydı. O akşamdan sonra onu asla unutamadım, her yerde onu arıyordum. Nereye baksam, o kimi görsem oymuş gibi hissediyordum. Bu kadar basit olmamalıydı, benimle konuşmalıydı ama yapmadı ve gitti. Bir gün yoldan geçerken yine onu gördüm ve hemen yanına gittim ve ona sarıldım fakat orada kimse yoktu. Bu bir halüsinasyondu ve beni derinden etkiledi. Ona her zaman sahip olmak istedim ama olmadı.