Kardeşinin evde koşuşturma sesine uyandı Melek. Her yer karmakarışıktı. Ödev kitapları, kıyafetleri, tenis malzemeleri… Evin nasıl bir durumda olduğunu özetliyordu bu karmaşıklık. Bunun sebebi taşınmalarıydı. Evet taşınıyorlardı. Melek sonsuza kadar bu evde yaşayacaklarmış gibi hissediyordu ama öyle olmamıştı. Aslında çok da mutsuz sayılmazdı çünkü yurt dışına taşınıyorlardı. Hem de İngiltere’ye. Keşke abisi kadar mutlu olabilseydi. Abisi hayatının en mutlu günlerini yaşıyor gibiydi ama onun kadar mutlu olamazdı. Ne de olsa o kadar yıldır neredeyse her gün gördüğü arkadaşlarından, her karışını ezbere bildiği mahallesinden ayrılacaktı.
Bunları kafasına takmamaya çalışarak başucunda duran saate baktı. Saat daha sabahın 6 ‘sıydı. Saatin bu kadar erken olduğunu havanın daha aydınlanmamış olmasından anlamalıydı. Geri uyumaya çalışması boş yere çabalamasından başka bir şey olmayacaktı. Sonuçta bir kere uyanmıştı. Yatağından doğrulup mutfağa gitti. Her zamanki gibi herkes uyanmış sadece abisi uyuyordu. Şaşırılacak bir durum değildi her gün böyle oluyordu.
Bugün öğlen yola çıkmayı planlıyorlardı. Melek odasındaki kutuların da ağzını bantlayıp dışarı çıkarttı. Babası ve abisi kutuları nakliye aracına yerleştiriyorlardı. Arkalarında ise en yakın arkadaşları duruyordu. Elindeki kutuları fırlatıp arkadaşlarının yanına koştu. Onları gördüğüne o kadar mutlu olmuştu ki anlatamazdı. Keşke sonsuza kadar burada kalabilsem diye düşündü ama artık yola çıkmaları gerekiyordu. Arkadaşlarına son kez veda edip arabaya bindi. Yolculuğun genelinde uyumayı tercih etti. Uyumak kötü düşüncelerin zihninden silinmesine yardımcı oluyordu.
O uzun yolculuk sonunda bitmişti ve yeni evlerine gelmişlerdi. Evi ilk gördüğünde oldukça beğendi. Tam arabadan inecekken yanında duran çantanın altında bir kitap fark etti. Kitap yeni alınmış bir kitap gibi duruyordu.” Muhtemelen abimin kitabıdır.” diye düşündü ve kitabı abisine vermek için eline aldı fakat kitabın ilk sayfasını açtığında basım tarihinin 1879 olduğunu gördü. Bu nasıl olabilirdi ki kitap daha bugün kırtasiyeden alınmış gibi duruyordu. Kitabın bu kadar yıl hiç yıpranmadan ve sararmadan kalmış olması imkansızdı. Kitabı abisine vermekten vazgeçti. Kitabı ilk önce kendisi incelemeliydi.
Eve yerleşmişlerdi. Melek o kadar yoğun çalışmıştı ki odasına girene kadar kitabın varlığını resmen unutmuştu. Kitabı eline aldı, sayfalarını karıştırmaya başladı. 120. Sayfaya geldiğinde bir duraksadı çünkü bir cep telefonu numarası yazıyordu. Ne yapacağına karar veremedi. Numarayı aramalı mıydı yoksa aramamalı mı? Böyle durumlarda her zaman arkadaşına danışırdı. Hemen onu aradı ve telefonu açar açmaz ilk cümlesi” Kitabın 120. Sayfasına geldiğimde el yazısıyla yazılmış bir cep telefonu numarası gördüm.” oldu. Arkadaşı ile uzun süre konuştular, akıllarında 100 tane senaryo kurdular fakat Melek numarayı aramaya cesaret edemedi.
Ertesi günün sabahı marketten bir şeyler almak için dışarı çıktığında sanki her yerde o numaradaki rakamları görüyormuş gibi hisseti. Aldığı ürünlerin barkodlarında bile. Bu evrenin bir mesajı olmalıydı. Numarayı aramaya karar verdi. Telefonu tabi ki birisi açtı ama ses çok tanıdık geliyordu. Daha önceden tanıdığı biri olmalıydı ama kim olabilirdi ki hem de bir İngiliz? Aklına tek bir kişi geliyordu. Yıllar önce konuştuğu mektup arkadaşı Emily. Evet bu ses kesinlikle Emily’ye aitti. Peki onun numarası o yüzyıllar önce basılmış kitapta neden yazıyordu. Aklında bin bir tane soru işareti vardı. Emily de kendi numarasının o kitapta neden yazdığını tabi ki de bilmiyordu. Bu numara neden oraya yazılmıştı, kim yazmıştı? Bu soruların cevaplarını sadece o numarayı yazan bilebilirdi ama kim yazmış olabilirdi ki bu numarayı.
Bunları düşünmemek ve kafasını biraz dağıtmak için dışarı çıktı. Yolda yürürken önüne bir ilan çıktı. Gözlerine inanamadı çünkü ilandaki kedi 3 yıl önce sahiplendiği kediydi. Üstündeki numaranın yarısı yırtılmıştı ama başı kitapta yazan numara ile aynıydı. O an aklına o kediyi sahiplenmesi için Emily’nin ısrar ettiği aklına geldi. O numaranın neden orada olduğunu sonunda çözmüştü ama neden o kitapta yazılıydı ve kitap o kadar eski olmasına rağmen nasıl bu kadar iyi durumdaydı. Bunun cevabını kendisi bulamayacaktı. Birisine danışmaya karar verdi. O kişi annesiydi.
Annesi o kitabın yıllardır nesilden nesle saklandığını söyledi ama nedenini kimse bilmiyordu. Herkes o kitaba gözü gibi bakıyordu ve kitaba hiçbir zarar gelmemişti. O telefon numarasını kimin yazdığını annesi de bilmiyordu. Bu aklında bir soru işareti olarak kalacaktı. Kim bilir belki bir gün bunun da sırrını çözerdi.