Nükleer Santral

Çevre, hayatın gelişmesinde etkili olan doğal, toplumsal, kültürel dış faktörlerin bütünlüğüdür [1]. Farklı bir tanımla çevre, insanların ve diğer canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları, fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamdır [2].

İnsanoğlu ihtiyaçlarını karşılamak için doğa ile hep mücadele içinde olmuştur. Bu mücadele sonucu doğa insanın istekleri doğrultusunda değişmiştir. Bu değişikliğin insanoğluna yansıyan olumlu ve olumsuz etkileri olmaktadır. Genelde insanlar bu yansımalardan olumsuz olanını görmemekte, olumlu olanları dikkate almakta ve doğayı tahrip etmeye devam ederek çevre sorunlarına neden olmaktadır.

İnsanlar ülkelerini ve teknolojisini geliştirmek için çok büyük enerji kaynaklarına ihtiyaç duyarlar. Bu enerji kaynaklarından biri de nükleer santrallerdir. Nükleer santraller bir veya daha fazla sayıda nükleer reaktörün (Yakıt olarak çevre havayı kullanan ve pervanelerin yardımı olmaksızın doğrudan doğruya tepki ile çalışan, iki ucu açık boru biçiminde itici) yakıt olarak radyoaktif maddeleri kullanarak elektrik enerjisinin üretildiği tesistir [3]. Radyoaktif maddeler barındırdığı için diğer santrallerden daha çok güvenlik önlemleri alınmaktadır. Bunun yanında radyoaktif maddelerden dolayı daha farklı bir şekilde ve teknolojiyle tasarlanmıştır. Nükleer santraller hammadde olarak uranyum kullanırlar. Bu uranyum miktarı düşünce uranyum temin edilir ve bu uranyumun kullanılması sonucunda çok büyük enerji elde edilir ama bu enerji elde edilirken santraller çok ısınır ve radyasyon üretir. Bu ısının ve radyasyon seviyesinin düşürülmesi için suyun altında muhafaza edilirler. Muhafaza süresi dolduktan sonra yapılan analizler sonucunda radyasyon seviyesi yüksek olanlar ayrılır.[4] Radyasyonu normal düzeye inen katı cisimler toprağa gömülürken, sıvı olanlar denizlere veya göllere karıştırılır.[5]  Bu nükleer santralin düzgün çalışması halinde öngörülebilen durumlardır ancak sistemin çalışması ile ilgili sorunlar gelişirse durum daha da kötü olabilir. Örneğin buna dünyanın en gelişmiş teknolojisine sahip olan ülkelerinden biri Japonya’da meydana gelen deprem sonucu tsunami nükleer santrale büyük zarar vermiş, nükleer sızıntıya sebep olmuştur. Nükleer sızıntı insanlara, canlılara, cansızlara, denize ve deniz canlılarına zarar vermiştir. Kuşkusuz Japonya nükleer santrali kurarak çok büyük enerji üretmiş, ülke ekonomisine çok büyük faydalar sağlayarak dünyadaki konumunu yükseltmiştir. Ancak, tsunami sonrası oluşan zarar hem elde ettirdiği tüm faydaları yok etmiş, hem de Japonya sınırlarını aşarak sorunu diğer ülkelere taşımıştır. Üstelik sızıntıyla oluşan çevre zararı, kısa sürede giderilecek türden değildir. Etkileri yıllarca sürecektir. Bu nedenle nükleer santral kurulmadan önce çevreye verebileceği zaralar titizlikle gözden geçirilmeli, her türlü olumsuz olasılık dikkate alınmalıdır.

Bilindiği üzere Türkiye’de de Sinop ve Mersin’e nükleer santral kurulma aşamalarına başlanmıştır. Santralin ileri teknoloji kullanan ülkelere yaptırılacağı da belirteceği belirtilmiştir. Hatta çok güvenli bir şekilde inşa edileceği, herhangi bir riskinin bulunmadığı belirtilmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki ne kadar önlem alınırsa alınsın Japonya’da olduğu gibi hiç öngörülmeyen bir durum yaşanabilir. O zaman büyük bir çevre felaketinin yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Gelecek nesillerin iyi çevre koşullarında yaşayabilmesi bugünkü nesillerin doğayı tahrip etmeden kullanmalarına bağlıdır.

KAYNAKLAR

[1]. Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük.

[2]. slideplayer.biz.tr/slide/3685573/

[3]. http://nedir.ileilgili.org/n%C3%BCkleer+santral-nedirnedemek-ileilgili-bilgiler.html

[4] slideplayer.biz.tr/slide/4266832/

[5]  https://okuyazcize.wordpress.com/2015/10/17/igneadaya-kurulmasi-planlanan-3-nukleer-santral-istemiyoruz/

(Visited 110 times, 1 visits today)