Günlerden cuma, Ankara’nın Çankaya ilçesinde Haydarberk adında bir delikanlı 5 katlı apartmanının 3. katında boş boş oturuyordu. Şu sıkıcı dünyada ne yapsam diye düşünüp duruyordu. Halbuki evinde gerekli gereksiz her şey var ki bunlar: ütü, dürbün(Ne alaka?), muz dilimleyici ve benzeri… Bütün bunlar arasından gerçekten de yapacağı hiçbir etkinlik bulamıyordu. Bütün bular olurken odasına annesi girdi ve Haydarberk’e “Oğlum niye boş boş oturuyorsun kalk da az iş yap.” diye seslendi. Haydarberk ise annesine “Niye yardım edeyim ki canım hiç istemiyor ve zaten zorunda değilim.” diye karşılık verdi. Evet, Haydarberk biraz açık sözlü bir insandı. Asla yalan söylemez ve aklına geleni kendine saklamazdı. Başını yakan da işte tam olarak bu özelliği oldu.
Annesi Haydarberk’in cevabını duyunca kafayı yememek için kendini zor tuttu ve oğluna “Bir kere de kendine sakla ah be oğlum.” dedi. Haydarberk “Niye kendime saklayayım ki?” diye cevabı yapıştırdı ve ekledi “Ben dışarı çıkıyorum.”. O zamanlar Çankaya çok durgun bir yerdi. Sabit bir hayat vardı Çankaya’da. Herkes işine gider, evine döner ve ailesiyle günü bitirirdi. Haydarberk’in ne okulu vardı ne de yapacak işi. Öylece kafasına göre takılıyordu. İlk önce manava gitmeye karar verdi. Manav evlerine yakındı o yüzden çok fazla yürümesi gerekmiyordu. Manava vardığında her zaman orada bulunan ve manavın sahibi olan Rukiye Hanım’ı gördü. Rukiye Hanım Haydarberk’e “Ne oldu çocuğum ne istiyorsun?” diye sordu. Haydarberk “Bir muz bir elma alacaktım.” dedi. Rukiye Hanım Haydarberk’e istediği muz ve elmayı verdi ve tutarını söyledi. Haydarberk meyvelere söyle bir göz attıktan sonra dedi ki “Bunları beğenmedim çok lezzetsiz görünüyorlar. Almaktan vazgeçtim.”. Böyle bir küstahlığa dayanamayan Rukiye Hanım Haydarberk’i azarladı ve hemen manavını terk etmesini söyledi. Haydarberk Rukiye Hanımın bu tepkisine çok şaşırdı ve ekledi “İyi ama ben düşüncemi söyledim niye bana bu kadar kızdınız?”. Rukiye Hanım ona kişisel düşüncelerinin adı üstünde kişisel olduğunu ve kendisine saklaması gerektiğini söyledi. Haydarberk olanların şaşkınlığını atamadan manavı terk etti ve mahallelerinde bulunan herkesin oturup sohbet etmek veya kafasını dinlemek için gittiği parkı ziyaret etmeye karar verdi. Yoldan geçerken mahalle daha önce hiç görmediği birini gördü. Etrafında bir kalabalık bulunmaktaydı. Biraz yaklaştıktan sonra adamın herkese soru sorduğunu gördü. Merakına yenik düşüp o da kalabalığa katılmaya karar verdi. Yakına gelince adamın herkese kilosu hakkında sorular sorduğunu fakat herkesin cevap vermeye korktuğunu fark etti. O anda onu tanıyan bir arkadaşı hemen onu kenara çekip “Ne olursa olsun doğru söyleme. Bir kere de olsa yalan söyle. Bak bu adam deli oracıkta öldürür seni valla.” diye bilgilendirdi. Fakat Haydarberk’i adam o an fark etti ve ona yaklaşarak “Sence ben kilolu muyum ha delikanlı?” diye sordu. Haydarberk bu, yalan söyleyebilir mi tutamamış kendini ve “Yani beyefendi zayıf olmadığınız aşikar hatta kilonuza bakarak sağlığınızın tehlikede olduğunu söyleyebilirim.” deyiverdi. Herkesi korkunç bir dehşet kapladı. Haydarberk’e ne olacağını kimse bilmiyordu. Etrafı kargaşa ve korku kaplamışken adam bir anda gülmeye başladı. Herkes ne olduğuna anlamaya çalışırken adam “İşte böyle, ben adamın dürüst ve korkusuzunu severim. Aferin delikanlı bugün bana bunu söylemeye cesaret eden tek kişisin.” diye Haydarberk’i tebrik edip biraz da para uzattı.
Evet Haydarberk’in dürüstlüğü ilk defa işe yaramıştı. Hayatına da böyle devam etmeye kararlıydı.