Biz ailecek koyu Galatasaray taraftarıydık. Geçmişe baktığımda ne zaman Galatsaray maçı olsa babam, ben ağabeyim, amcam ve kuzenlerimi de yanımıza alır koşa koşa maç izlemeye giderdik. Yaşım küçük olmasına rağmen babam hiçbir zaman çekinmezdi beni yanlarında götürmekten, ben de izlemekten her zaman keyif alırdım.İki takımın taraftarları bir arada oturur, farklı farklı tezahüratlar yapılırdı.Maç sonunda genellikle babam ya da amcam yanımızda oturan diğer insanlarla çoktan ahbap olmuş, hep beraber maç krtiği yapma bahanesiyle kapının önünde duran seyyar köfteciye, karnımızı doyurmaya giderdik. Hele bir de maç Ali Sami Yen’deyse kapının önünde duran ”tükrüklü köfteci”ye gitmek için dakikaları sayar olurduk.Maç sonunda Galatasaray yenilse de yense de değişmeyen tek şey edinilen dostluklardı. Futbol maçlarına gitmek, her türden insanın seviyesiz hiçbir durumla karşılaşmadan kaliteli zaman geçirebileceği bir aktiviteydi.
Maçların ertesi günü sınıfta karşı takımdakilerle tatlı tatlı atışmalar olur ama hiçbir zaman arkadaşlıkları zedeleyecek bir şey yaşanmazdı. Futbol gerçekten de kültürleri bir araya getiren, insanları birleştiren bir ”spor dalıydı”. Evet, futbola bir zamanlar spor dalı denebiliyordu.
Günümüzde futbolun geldiği konum gerçekten de içler acısı. Şu anda bir spor dalı olmaktan çok insanların deşarj olmak için oynadığı, saldırgan mı saldırgan bir aktivite haline geldi. Eskiden gayet barışçıl olan ve sonunda kazanmanın da kaybetmenin de olduğu herkes tarafından bilinilen bu spor şu anda insanların birbirini katletme sebebi haline geldi.
Öncelikle beraber oturan taraftarların tribünleri ayrıldı, daha sonra da maçın sonucu ne olursa olsun bir olan kalpleri. Küçük çocukları bile gidebileceği maçlar, küfürün, argo sözlerin etrafta dört döndüğü bir ortam haline geldi. Maç sonunda beraber köfte yiyen taraftarların yerini, kavga çıkaran saldırgan insanlar aldı.Taraftarlar sadece birbirlerine değil, oyuna ve oyuncuya olan saygılarını da yitirmeye başlamışlardı. Kaleci gol yedi diye ayakkafı fırlatmaktan,
karşı takımın oyuncusuna gol attı diye şişe fırlatmaya kadar saygısızlığın her türlü tonuna şahitlik edlidli.
Eskiden hep beraber stadyumdan ayrılan taraftarların tarihin tozlu sayfasına gömülmesiyle yenen takımın, sırf şiddete maruz kalmamak için kaçarak stadyumdan kaçan taraftarları akıllara kazındı. Artık maçlara gitmeden önce insan iki kez bile değil 5 kez düşünür oldu çünkü maç çıkışlarında sağ ve tek parça bir şekilde eve dönmek gerçekten de zor hale geldi. Sırf takımı yenildi diye stadı yakan, kavga çıkaran ve futbolcuları dövmeye çalışan taraftarlar sağ olsun.
http://https://www.youtube.com/watch?v=-X32jRjQS4o
http://https://www.youtube.com/watch?v=422iZDxxV8
http://https://www.youtube.com/watch?v=tcVBYNd1O-M
Ve bu ”spor dalına” olan saygıyı sadece taraftarlar değil, sporcular ve antrenörler de yitirdi. Şike yapan ya da bir diğerine iftira atan antrenörler mi dersiniz, takım arkadaşını döven futbolcular mı yoksa taraftarı döven futbolcular mı dersiniz? Ve bir de futbol tek spor dalıymışçasına davranan bir kesim var ki..!
Diyelim ki Avrupa Futbol Şampiyona’sı ilkemizde yapılacak, hangi şehirde olmasını isterdiniz? Cevabım kesinlikle ama kesinlikle, sonuna kadar İzmir. Neden mi? Çünkü İzmir medeni. Bu benim fikrimdir, kendi görüşümdür, katılmayabilirsiniz, eleştiriye açık olduğunun da farkındayım. Şimdi bu ”medeniyetin” üzerine, ”İzmir kokuyor, sen hiç gidip ne kadar çöp var gördün mü?” diye soranlar olacak. Gittim, gördüm, kokladım; İzmir’deki insanların saygısını başka şehirde bulamadım.
İzmirin;Saat Kulesiyle, Kordon’uyla,Alsancak’ıyla,Kemeraltı’yla,Agora Açık Hava Müzesiyle,Arkas Sanat Merkezi,Efes Antik Kentiyle,Atatürk ve Arkeoloji Müzeleriyle, Karşıyaka’sı ve Göztepe’siyle, hem kültürel hem de tarihi açıdan dolu olan bu şehir; insanlarıyla, doğasıyla ve Atatürkçülüğüyle Avrupa Futbol Şampiyonası için en uygun şehirlerin başında geldiğine inanıyorum.