Nefretin Savunması

İnsanlık yeryüzüne adımını bastığı anda barış kelimesi sözlükten silindi. Ne Kabil dünya üzerindeki ilk katil olurken ne de bir parça toprak için yer acımasızca kırmızı renge boyanırken bu davranışların bir sonucu olacağını düşündü insanlar. Bencildi hepsi, bencil oldukları kadar da cahil. Tarih boyunca bizim kendimizle verdiğimiz savaş hiç bitmedi. Paraya susamış diktatörler, intikam isteyen devletler, köleliğe boyun eğmemek için savaşanlar, yalnızca kaos isteyenler… Ancak birimiz bile bunun nedenini sorgulamadı. Savaşmaya mı ihtiyacımız vardı yaşamak için? Kan dökmek, öldürmek bir ihtiyaç haline mi gelmişti? Hepimizin doğduğu andan itibaren özgür olduğunu, her birimizin yaşama hakkının güvenceye alındığını iddia eden belgelere zıt düşecek her şey hayatımızın bir parçası bu noktada. Etrafımız hayatımızın değerini parayla ölçme cüretinde bulunan, kendisinden başka hiçbir şey umrunda olmayan insanlar ile çevriliyken bir gün bizimde haberlerde duyduğumuz o trajik olaylardan birinin parçası olmayacağımızı kim garanti edebilir ki?

Ellerinin değdiği her şeyi mahvettikten sonra gözlerini kapamayı seçti insanoğlu. Kendi hatalarının sonuçlarıyla yüzleşemeyecek kadar utanç dolu, ancak o kadar da cüretkârdı. O kadar çaresizlerdi ki, görmezlerse tüm bu vahşetin duracağına inandılar. Sessiz çığlıkları duymazdan, yardım bekleyen elleri görmezden gelmeye karar verdiler. Konuşmak kolaydı, timsah gözyaşları akıtmak, birkaç etiket ekleyerek hakkında yeteri kadar bilgi sahibi bile olmadığı konular hakkında gönderiler atıp genel ağda duyarlı gibi davranmak kolaydı. Vahşeti bizzat kendileri yaşamadıkları sürece her şey çok kolaydı.

Bir savaş hiçbir zaman zaferle sonuçlanmaz. Sonuç ne olursa olsun ailelerini kaybeden onca insan; hayallerini, umutlarını, hayatlarını kısaca her şeylerini bırakıp orada öylece can veren milyonlarca kişi için yenilginin tadı oldukça acıdır. Dominantlığını koruyan bir grup insan yine her zaman yaptıkları gibi çıkar, tüm insanlığın adına konuşur ve kaybedilen her şey bir anda adeta unutulur. Geride kalan buruk kalpler, yetimler ve asla gerçekleşemeyecek olan hayaller kimsenin pek umrunda olmaz.

Zorlanmadan bir kıtayı haritadan silebilecek güçte olan atom bombaları, eski dönemlerde yaşanan savaşlarda kullanılmıştır. Ne etikliği, ne de etkileri sorgulanmadan atılmış ve yüz binlerce insanın hayatını saniyeler içerisinde mahvetmiştir. Gidecek yerleri bile olmayan insanlardan, tüm hayatlarını dakikalar içerisinde bir bavula koymaları ve çekip gitmeleri istenmiştir. Lakin bu insanların pek çoğunun savaşla alakası bile yoktur. Savaşların en büyük etkilerinden biridir bu. Suçsuz insanlardan, masum çocuklardan yalnızca o ülkede doğdukları için yaşama hakları alınır. Belki tabakalaşmanın, belki de acımasızlığın bir sonucu olarak bu insanlar öylece ölüp gider.

İnsanlık var olduğu sürece mutlak barışın sağlanması mümkün değildir bana kalırsa. Bu nedenle etkisi dar alanları kapsayan atom bombaları üretmenin amacı da barış sağlamak değildir. Bulunduğumuz durumda, yaşadığımız dünyada hiç kimse barışı düşünmüyor. Üretilen bu bombalar ancak diğer ülkeler üzerine baskı kurmak, övünülmek ve yüceltilmek için bir malzeme çıkarmak amacıyla kullanılabilir. Etkinleştirilirse ise dar alan olması bir şeyi değiştirmeksizin yıllar önce insanların yaşadığı kabus tekrarlanacak, bir sürü masum evlerinden olacaktır. Nefrete nefret ile karşılık vermek bir şeyi çözemez, eğer barış gerçekten istenseydi sağlanılabilirdi. Kullanılan şiddet yalnızca her şeyin tekrarlanmasıyla sonuçlanır, insanlığın kendi elleriyle kendine yazdığı bu korkunç, karanlık kaderin tekrarlanmasıyla.

 

(Visited 44 times, 1 visits today)