Günlük koşuşturmanın ardından eve geldiğimiz o ilk an… Bazılarının omzunun üstünden yük kalkar, bazılarıysa koltuğa yığılır kalır. Eve sabah başladığımızdan daha enerjik döndüğümüz gün sayısı çok nadir olsa da bu gerçeği kolayca göz ardı edebiliyoruz. Peki normal midir böyle yaşamak? Gün boyu enerjimizi içine hapsedip yok eden; bizi halsizliğe mahkûm bırakan bu can sıkıcı rutinin içinde dönüp duran küçük bir fare gibi kısılı kalmak? Yoksa çıkış yolu burnumuzun ucunda da biz mi bu keşmekeşlik arasında nefes alacak bir yer bulamıyoruz?
O nefes alacak alanı bulma yeteneği mental sağlığın durumuyla ölçülür bence. Aile, çevre, alışkanlıklar, bağımlılıklar… O ferah alana gidişte bizi uzaklaştıran veya yol gösteren etkenlerden birkaçı sadece. Ama şüphesiz geliştirilmesi en zoru ve bize en çok etki edeni yaşam kalitemizdir. Yaşam kalitesi, biraz önce saydığım tüm etkenleri içinde barındırır. Daha pozitif ve sağlıklı bir yaşama açılan kapının anahtarıdır adeta. O kapıya bizi götüren koridor ise sağlıklı ve dengeli, bedenimizi ve beynimizi tabiri caizse “mutlu edecek” besinlerle beslemektir. Peki hangileridir onlar?
İç salgı olarak da adlandırılan hormonlar, vücutta gerçekleşen metabolik faaliyetleri denetim altında tutmak için üretilirler. Hem fiziksel hem ruhsal sağlığımıza olan etkileri göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir. Bunlardan en popüleri serotonin, yani mutluluk hormonu, bizim vazgeçilmezlerimizdendir. Serotonin, maydanozdan mercimeğe; domatesten çikolataya envai çeşit gıdanın içinde bulunuyor. Bir başka hormon ise dopamin. Dopamin, duygusal tepkilerin kontrolünde rol oynarken beyne sinyaller ileten nöromodülatör bir maddedir. Bazı psikologlara göre ruh halinde meydana gelen ani enerji düşüklüğü ve isteksizlik dopamin eksikliğinden kaynaklanıyor. Kuruyemiş ve tohumlar, kahve, yaban mersini beynin dopamin salgılamasına yardım eden yiyecekler arasında yer alıyor.
Bu hormonlara ek olarak psikolojimizi, vücudumuza olan fizyolojik etkileriyle dolaylı yoldan etkileyen birçok hormondan başlıcaları adrenalin (epinefrin) ve onun zıttı görev üstlenen noradrenalin (norepinefrin)’dir. Vücudumuza sonsuz katkısı olan bu hormonların en temel görevi, kalp atım hızını artırıp azaltmak, çevreye yanıt verme ve dikkat sağlama bölümlerini etkilemektir. Stresten kaygıya her türlü bozukluğun başını çekebilirler. Uzmanlar bol su içmenin, yukarıda saydığımız yararlı gıdaların tüketiminin yanı sıra kişinin kendi çevresini düzenlemesinin de hayat kalitesini artırabileceğini savunuyorlar. Aileyle çıkılan ufak yolculuklar, yalnızca samimi arkadaşlarla kavgadan ve gürültüden uzak durulan günler…
Özetlemek gerekirse, günlük hayatın koşuşturmacasında her ne kadar bedenimizi yoruyorsak, zihnimizin yorulduğunu da hesaba katmalıyız. Belki hayatın temposunu düşüremeyiz ama ayak uydurabiliriz. Hem beynimizi hem de bedenimizi mutlu edecek vitaminlerce zengin besinleri öğünlerimize katmayı başarırsak dopamin, serotonin vb. hayati önemi olan hormonların vücuttaki dengesini korumuş oluruz. Yaşam kalitemizi artırmaya yönelik yapılabilecek bu faaliyetlerle kendimize nefes alabileceğimiz bir alan yaratmamız mümkün.