Aylardır aradığım kitabı sonunda Taksim’in arka sokaklarındaki bir sahafta buldum. Aynı gün büyük bir heyecanla kitabı okumaya başladım. 23. sayfaya geldiğimde el yazısıyla yazılmış bir not buldum. Heyecanla notu açıp okumaya başladım. Zaten kitaplarımı sahaftan almayı daha çok severdim. Çünkü kitapların arasına alınmış notlar, altı çizilmiş yerler, birkaç eski fotoğraf hatta kitaba dökülmüş kahve lekeleri bile beni benden alıyordu. Beklemeden notu alıp okumaya başladım. “Eğer bir gün ağlaman gerekirse başını dik tut ki: gözyaşların seni ağlatan kişi kadar alçalmasın…” daha bunun gibi birçok şey yazıyordu kağıtta. Çok şaşırmıştım. Genellikle böyle güzel ve anlamsız sözlere çok rastlamazdım.
Kitabı okumaya devam ettim, fakat birden içeri erkek kardeşim girdi. Apar topar tüm eşyalarımı alıp valize tıkmaya başladı. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Daha sonra bana bakıp “Hemen eşyalarını topla, gidiyoruz!”dedi. Kardeşimin gözlerine baktım. O çaresizliği, o mahcupluğu… Evet biliyordum. Sorun yine oydu. Beklemeden cevabını bildiğim halde sordum. “Yine o değil mi? Yine o?” Sinirlenmeye başlamıştım. Yere bakarak cevap verdi. “Evet, biliyorum zor ama gitmemiz lazım. Eğer bizi bulursa…” Konuşmasını yarıda keserek. “O bize bir şey yapamaz. Böyle düşünme.” dedim. Aslında bize yapabileceği o kadar çeşitli şey vardı ki… Hemen valizime apar topar birkaç şey yerleştirdim ve kapıya ilerledim. Kardeşim arabaya çoktan yerleşmişti. Sadece beni bekliyordu. Onu bekletmeden bindim arabaya. Bunca yıl geçmesine rağmen hala bizi arıyordu ve bulmaya çalışıyordu. Çok saçmaydı. BABA kelimesini ben hiç kullanmadım hayatta, kullanamadım. O gece ilk defa babamın yerinde olmak istedim. Ben odamda canım çıkana dek sessizce ağlarken onun gibi güzel uyumak istedim…
Birden boş bir alanda durduk. Kardeşime baktığımda çok korkmuş bir ifadeyle baktı bana. Bir dakika ne oluyordu? Tam arkamızda bir araba daha durdu. İçinden bir adam indi ve bize doğru yürümeye başladı. Birden silahını çekti. Sadece bakıyordum. Bu neydi şimdi? Ne yapmaya çalışıyordu bu adam, kardeşim neden şaşırmış gibi gözükmüyordu, beni neden buraya getirmişti? Tüm sorular aklımda yankı yaparken kardeşim bana döndü. “Abla babamızla anlaşma yapt…”
“Ona sakın bir daha BABA deme!” diye bağırdım. “Bizim peşimize bırakacakmış fakat…” Yutkunduktan sonra devam etti cümlesine. “Fakat birimizin canını almak zorunda.” dedi. “Pardon?!” Kardeşim aldırmadan devam etti. “Kendimi feda ediyorum!” diye bağırmıştı. “Saçmalama!” diye karşılık vermiştim. “Senin ölmene izin veremem abla. Böyle kaçarak yaşamana izin veremem. Senin de bir hayatın var ve bunu yaşamaya hakkın var.” demişti. “Benim hayatım sensin zaten. Sen olmadan yaşayabileceğimi mi düşünmüştün?!” Daha sonra 2 el silah sesi… Adam arabasına binip uzaklaşmıştı. Her şey kararmaya başlamıştı, tüm sesler silah sesinden sonra önemini kaybetmişti. Birden ağlamaya başladım ve aklıma aniden bir şey geldi. Notta yazan gibi yaptım, dik durdum. Eğer bir gün ağlaman gerekirse başını dik tut ki: gözyaşların seni ağlatan kişi kadar alçalmasın…
Neden Sen?!
(Visited 108 times, 1 visits today)