Ne Tesadüf!

Sabahın erken saatlerinde uyandım. Daha güneş kendini belli etmemiş, şehir sokağa dökülmemişti. Etraf bir mahzen gibi sessizdi, heyecanlandığım için gitgide artan kalp atışımın seslerini hissedebiliyordum. Kendime bir kahve koydum, yapacağım konuşmanın metnini tekrar bir gözden geçirdim. Gözlerimi her kırptığımda geçmişte yaşadığım zorlu günler beliriyordu karanlıkların içinden. Ama işte o gün gelmişti: yıllardır verdiğim emeğin ve çektiğim acıların sonucu. Dünyaca ünlü bir markaya fikrini verdiğim projenin söyleşisini yapacaktım.

Küçüklüğümden beri yaşadığım her gün boyunca dilediğim tek bir dilek vardı: Ne şekilde olursa olsun insanlık adına yararlı buluşlar bulabilmek ve bilim tarihinde iz bırakmak. İçimdeki bu başarma tutkusu sayesinde çalışmaktan hiç yılmamış, hedeflerim doğrultusuna ne gerekiyorsa yerine getirmiştim. Ülkemin ve Dünya’nın en prestijli okullarında okumuş, eğitimimi en iyi şekilde tamamlamıştım. Üniversite eğitimim sonrası ülkeme geri dönmüş, kendi ülkeme yararlı çalışmalar yapabilmek adına ünlü şirketlerin iş görüşmelerine katılmaya başlamıştım. Birçok yere başvurumu yapmış, günlerce cv hazırlamış ve yapacağım konuşmaya hazırlanmıştım. İş görüşmelerinin her birine teker teker katılmış, bir tanesi hariç hepsinden olumlu yanıt almıştım.

Türkiye’nin en başarılı şirketlerinden birinde olacak görüşmem için yine o sabah da erkenden kalkmış, olacaklardan habersiz hazırlanmış, umutlu ve oldukça heyecanlı bir şekilde kendimi sokağa atmıştım. Kafa dağıtmak amacıyla bir kafeye oturmuş, kahvaltımı orada yapmıştım. Bir yandan cv’mi gözden geçiriyor, bir yandan da kahvemi yudumluyordum. Geç kalmamak amacıyla hızlı davranmaya çalışıyor, bir an önce görüşmenin başlamasını istiyordum. Şirkete girdim ve koltukların bulunduğu yerde beklemeye başladım. Çok geçmeden güler yüzlü bir sekreter toplantı odasına beklendiğimi söyledi. Merdivenlerden çıkarken kalbim küt küt atıyor, yanlış bir şey yapmamak için sakinleşmeye çalışıyordum. Nitekim toplantı odasına girdim. Orta yaşlı 2 tane iş adamı ve sekreterleri odada beni bekliyorlardı.  İş adamlarından biri oldukça küstah bir tavırla ”Eee, anlat bakalım.” diye söze başladı. Şok olmuştum. Bu denli ünlü bir markanın iş görüşmesinde böyle bir muamele beklediğim şeyler arasında değildi. Bozuntuya vermeden kendimi tanıtmaya ve fikirlerimi paylaşmaya başladım. Yapmayı düşündüğüm projelerden bahsettikçe adamların yüzü düşüyor, bakışları daha da sivriliyordu. Konuşmam bittiğinde beyaz gömlekli diğerine göre daha tıknaz olan beyefendi fikirlerimin çok klişe olduğunu, her gün onlarca kişiden benzer fikirleri dinlediğini söyledi. Yıllarca verdiğim emekten midir bu zamana kadar hep aldığım övgülerden midir bilmem aldığım yorumlar çok ağrıma gitmişti.

Aldığım bu olumsuz yorumun üstünden tamı tamına 1 yıl geçmişti ve ben başka bir şirkette çalışmalarımı son hızıyla sürdürüyor, konferanslar veriyordum. Yaptığım projelerin tanıtımı ülkede ve Dünya’da ses getiriyor, dünyaca ünlü bilim adamları tarafından takdir görüyordu. Yazımın başında bahsettiğim konferans buydu işte, benim için önemi çoktu. Konuşmamı yapmak için alkışlar eşliğinde kürsüye çıktım. Tam konuşmaya başlayacaktım ki kalabalığın arasında onu gördüm. İşte o bana 1 yıl önce görüşmeme olumsuz yanıt veren, fikirlerimi klişe bulan iş adamıydı. Vereceğim konferansa en önden yer tutması bana başardığım hissini iliklerime kadar yaşattı.

(Visited 27 times, 1 visits today)