‘’Üzüm üzüme baka baka kararır’’ atasözünün ne kadar doğru olduğu muamma fakat bir ortamda tavrımızı ortaya koyarken çarnaçâr çevrede bulunan kişilere benzediğimiz kesin tabii bilhassa mı bilinmez?
Dünyanın en mükemmeli dahi olsak bulunduğumuz ortamlar zaten karşı tarafa nasıl biri olduğumuzu anlatır. Ne kadar uğraşırsak uğraşalım bir gün kalkar onlar gibi olduğumuzu ve onlar gibi davranmaya başladığımızı anlarız. Ralph Waldo Emerson’un da dediği gibi ‘’Kim olduğun o kadar bağırıyor ki ne dediğini duymuyorum.’’
İçinde bulunduğumuz toplum kimi zaman potansiyelimizin ortaya çıkışında bize duvarlar örer.
Zaten küçüklükten itibaren devamlı beraber olup kopamadığımız ailemizden sürekli olarak duyduğumuz ve artık alışa gelmiş ‘’Başımıza icat çıkarma’’ gibi güven kırıcı cümlelere maruz kalarak büyüdük.
Oysa ki her birimizin belli bir potansiyeli veya becerileri var. Buna ek olarak hepimizde sonsuzluğa uzanan bir öğrenme ve merak tutkusu vardır. Albert Einstein bile kendi becerilerini topluma sunarken ‘’Özel bir yeteneğim yok fakat tutkulu derecede meraklıyım’’ ifadesini kullanmıştır. Çizgilerimizi çevremizin belirlemesine izin vermemeliyiz. İhtiraslı merakımız ve becerilerimiz bizim pusulamız olmalıdır.
Neredeyse bütün ‘’Kişisel Gelişim’’ kitaplarında yer alan bir anektod vardır. Pireleri bir kavanoza koyup onları cam bir kapak ile kapatarak onları ısıtmaya başlarlar. Sıcaktan bunalan pireler kaçmaya çalışırlar ve her zıplayışlarında kapağı düşürürler. Aslında pireler zıplayarak içeriden kaçabilecekleri bir yükseklikte de olsalar sadece cam kavanozun en üstüne kadar zıplarlar. Onlar için kaçmak kolay dahi olsa kaçamamalarının nedeni ise bu engeli zihinlerine kazımalarından kaynaklıdır.
Tıpkı bunun gibi çevremizde bulunan insanlar bizim için cam bir kapak haline geldi ve o kapağı düşürmek yine bizim elimizde.
Bizim için neyin doğru neyin yanlış olduğunu bizden başka kimsenin bilemediği gibi kimse bizim karakterimizi değiştiremez ama tavır her daim değişkenlik gösterir. Jim Rohn’un ifade ettiği gibi ‘’Dünyanın en zeki insanı da olsanız, bulunduğunuz ortam vasat ve vasatın altındaki kimselerden ibaret ise, düzeyinizi dahi koruma imkanınız yoktur. Hepimiz beraber en çok vakit geçirdiğimiz beş kişinin ortalamasıyız.’’
Çocukluk dönemimizde çıktığımız yolları bile biz değil bizim yerimize ailemiz karar verir. Aslında başarı da başarısızlık da bize ait. Hayallerimiz de…
‘’Onlar doğu yapıyordur kesin.’’ diyerek sadece kendimizi avuturuz. Çevremizdekilerden farklı olmak her zaman bir ayrıcalıktır. Turnusol kağıdı gibi renkten renge girmek ya da bulunduğumuz ortama göre değişkenlik göstermektense ‘’O bize hiç benzemiyor’’ cümlesini duymak insanı daha çok cesaretlendirir. Kimsenin kalbi herkesin kullanımına açık olmamalı.
‘’Saçma’’ kelimesinin etrafında dönüp duruyoruz sürekli ama kelimenin anlamı bize pek cazip gelmez. Kimse yanlış yapmayı göze almıyor ve bu yüzden devamlı çevresini örnek alıyor. Aslında herkes bir şeyler için çabalasa dünya daha güzel bir hâl alırdı. Franz Kafka ‘’Elinizden geleni yaptıktan sonra, hala da olmuyorsa, o zaman ayağınızdan geleni yapın.’’ der.
Herkesin yaptıklarını yapmak değil kimsenin beceremediklerini yapmak daha gurur verir. Bu dünyada her şey ne bayağı ne de beyhude ne de kirlidir. Karakterler insanın üstünde hafif bir cila olarak kalır.
Jim Rohn ‘’Kolay bir kalabalığa katılma, bu şekilde gelişemezsin. Beklentilerin ve taleplerin yüksek olduğu yerlere git.’’