Hepimiz Dünya’da doğduk. Bu yazıyı okuyan siz, yanınızdaki insanlar, aileniz, atalarımız aklınıza gelebilecek her insan Dünya’da dünyaya geldi. Hoş “dünyaya geldi” terimi de buradan geliyor zaten. Küçük düşünürsek kimliğiniz basitçe doğduğunuz ülke, şehriniz, mahalleniz vb. bilgilerden oluşur ama Dünya’da doğduğunuza dair bir yazı yoktur. Neden yoktur, hepimiz Dünya’da doğmuş uzaylılar değil miyiz?
İnsanlar arasında ayrımcılık yapılması çok eskiye dayanıyor aslına bakılırsa. Farklılığın gerekli olduğunu kabul ediyoruz ama neden farklılığı kabul edemiyoruz ? Biliyoruz ki hepimizin aynı olması imkansız ama neden aynı olmadığımız için birbirimizi ayrıştırıyoruz ? Bunun basit bir açıklaması var: Basit düşünüyoruz. Sorgulama damarımız alevli ve acımasız bir kılıçla kesilmiş gibi davranıyor, kurduğumuz küçük dünyamızda kafamıza göre ahkam kesiyoruz. Nice insan ne acılar çekti bu yüzden… Artık 21. yüzyılda olduğumuzu ve teknoloji çağında sadece gelişim odaklı olarak bir karınca edasıyla çabaladığımızı iddia ediyoruz etmesine ama yolda hafif koyu tenli bile olsa birini gördüğümüzde gözlerimizin fal taşı gibi açılmasına engel olamıyoruz. Biz uzaylılar neden böyleyiz? Uzaylı demem sizi şaşırtmış olmalı ancak teorik olarak hepimiz uzaylıyız. Hatta bu sonsuz evrenin ve sayısız galaksinin içinde sadece bir galaksiye mensup o galaksinin içinde de sadece bir gezegene mahkumuz. Bir toz tanesi kadar olduğumuz bu evrende kendimizi yüceltip başkasını alçaltıp ayrımcılık yapma hakkını bize kim veriyor? Hepimiz evi Dünya olan uzaylılarız. Bundan mütevellit Mars’tan gelmiş olmadığı sürece birbirimizi ayrıştırmak çok beyhude bir uğraş değil mi ?
Amiyane tabirle insanoğlu zarar vermekten hiç usanmıyor. Albert Einstein da “Dahiliğin mutlak bir sınırı vardır, aptallığın asla” diyerek bunu açıklıyor aslında. İçinde yaşadığınız evin duvarlarını sürekli azar azar da olsa bir çekiç yardımıyla parçaladığınızı düşünelim. Bir gün ne olur? Artık yaşayacak bir eviniz kalmaz, sonrasını siz tahayyül edersiniz diye düşünüyorum. Aslında biz uzaylılar her gün dünyamıza bunu yapıyoruz. İsraf ediyor, kirletiyor ve gözü dönmüş bir şekilde ona zarar veriyoruz. O ne yapıyor? Bize bakmaya, koruyup kollamaya devam ediyor ama bir gün onun da gücü tükenecek, bunu biliyoruz. Yaşamamız için hava şart ancak kirletiyoruz, su içmezsek ölürüz boşa harcıyoruz, üretim olmazsa sonumuz gelir ama ekin alanlarını koca koca gökdelenlerle süslüyoruz. Bazen umarım demirin tadı güzeldir, diye düşünmeden edemiyorum. Çünkü böyle devam edersek yakında gökdelen kemirmemiz ya da cebimizdeki parayı ekmek niyetine yememiz gerekebilir. Dünya’dan başka gidecek bir yerimiz şu anlık yok. Mars üzerinde keşifler devam ediyor ancak henüz orada yaşamamız mümkün değil. NASA tarafından 2033 Mars’a gidecek ilk insan olması planlanan Alyssa Carson bir gün Mars’a gitse ve planlandığı gibi orada bir koloni kurmaya çalışsa bile hiçbir zaman Marslı olamayacak. Dünyadan başka evimiz yok. Öyleyse neden onu korumak için çaba sarf etmiyoruz? Gezegenimizin dörtte üçü suyla dolu olmasına rağmen, yalnızca %3’ten azı içilebilir, tuzsuz su. Bunu bile bile israf ediyor ve sona koşarak yaklaşıyoruz. Elimiz ile yaktığımız ateşi göz yaşımızla söndüremeyiz!
Ben tek başıma ne yapabilirim diye düşünmek yerine birçok şey yapabiliriz. En basitinden dişlerimizi fırçalarken suyu kapatarak, giydiğimizin kıyafeti bir daha giymemezlik yapmayarak, bulaşıkları sudan geçirmeyi bırakarak tek başımıza bir sürü suyu israf olmaktan kurtarabiliriz. Bu namütenahi evrende ayrımcılığın saçma olduğunu anlar ve akılcı bir tavır sergilersek aşılamayacak engel yoktur. Uzay boşluğunda yaşamak zorunda kalıp “uzaylı” tabirinin hakkını tam anlamıyla vermek istemiyorsak biricik gezegenimize ve sakinlerine daha iyi davranmaya ne dersiniz Uzaylılar ?