Uzun ve zorlu geçen gecenin sonrasında, sabah uyandığımda bedenimdeki ağırlık yüzünden yataktan kalkamıyordum. Yaşadığım şoku hala atlatabilmiş değildim. Telefonuma baktığımda gelen bildirimleri birbirinden ayıramıyordum. ‘’ Bilinmeyen Numara: 29 Cevapsız Arama’’ Yüze yakın mesaj ve daha birçok bildirim. Ne olduğunu tam olarak hatırlamamakla birlikte başımdaki ağrı beni öldürüyordu. Yataktan çıkıp ağrı kesicim almaya kalktığımda alnımdaki morluk ve kolumdaki serum iğnesi dikkatimi çekti. Aynada kendimi incelemeye başladım. Vücudumda birden fazla morluk vardı aslında. Daha detaylı incelemeye başladığımda kolumdaki bir yazı dikkatimi çekti. Renkli kalemlerle ‘’ Mutlu’’ yazıyordu. Daha sonra ağrı kesiciyi aldım. Odadan çıktım, ceketim ve çantama bakmaya başladım. Bir şey bulacağıma inanıyordum.
Dağınık -dikdörtgen- salonumun ortasına oturdum. Etrafımda dağınık şekilde duran kağıtlar vardı. Her yere saçılmışlardı. Çantamı aldım ve içinde fotoğraflardan başka hiçbir şey yoktu. Fotoğraflar dün geceye aitti. Yaşadığım şehrin en yüksek tepesine çıkmışım. Elimde ‘’ MUTLU’’ yazan bir pankart tutuyorum ve gülümsüyorum. ‘’MUTLU’’ neydi? Elimde neden ‘’MUTLU’’ yazan bir pankart tutuyordum ve o tepede ne işim vardı? Diğer fotoğraflara baktığımda yanımda başka tanımadığım insanların olduğunu fark ettim. Bir tanesine sarılıyordum. Bir tanesinde de hep birlikte toplu şekilde sarılıyorduk. Elimde bir cep saati tutuyordum. Eski bir saate benziyordu. Gümüş renkte, üstünde işlemeleri vardı. Akrep ve yelkovanı ters şekildeydi aynı zamanda diğer saatlerden biraz farklı görünüyordu.
Saati çantada bulma umuduyla bakarken telefon numarası yazan bir not kâğıdı buldum. Hemen telefonumu aldım ve numarayı aramak için telefonumu açtığımda yirmi dokuz cevapsız aramanın geldiği telefon numarasıyla aynı olduğunu fark ettim. Numarayı aradım ve bir erkek sesi geldi. Ona kim olduğunu, neden benimle fotoğrafları olduğunu ve elimde neden pankart tuttuğumu sordum. Bana kendini tanıttı. Dün akşam tanıştığımızı, benim bir eskici dükkanından bulduğum saat için çok mutlu olduğumu ve bu mutluluğumu tüm şehre yaymak istediğimden bahsetti. Bunların hiçbirini hatırlamıyordum. Bir cep saatiydi ama mutlu olduğun zamanı anlıyordu ve o zaman kendiliğinden duruyordu. Hiçbir şey hatırlamamamın sebebi buydu. Zaman durmuştu.
Zamanı o saatle durdurabildiğimi öğrenince, çok şaşırmıştım. Ama her istediğim zaman, zamanı durduramazdım. Gerçekten mutlu olmam gerekiyordu. Sahte mutluluklar zaman durdurmaya yetmiyordu. Ne zaman gerçekten mutlu oluyordum? Sevdiklerimin yanında mı? Yoksa kendimle tek kalınca mı? Benim için cevabının zor olduğu bu soruydu. Çünkü kendime hiç sormamıştım. Ben en çok ne zaman gerçekten mutluyum? Dün nasıl zamanı durdurmuştum? Onu hatırlamaya çalışıyordum. Fotoğraflara bakmaya devam ettim. Hepsinde birilerine sarılıyordum. Evet sarılmak beni en çok mutlu eden şeydi. Sarılınca salgıladığım mutluluk hormonu gerçekten mutlu olduğumu hissettiriyordu. Ne zaman üzgün olduğumu hissetsem kedime sarılıyordum ve anında etkisini görüyordum. Sarılmak beni gerçekten mutlu eden bir şeydi.