Mutluluk Karşıtı Dünyası

Ayaklarımı betondan yapılmış yola sürterek ilerliyordum. Eve geç kaldığımın farkındaydım ama şu an hiç bir şey düşünecek durumda değildim. Göz kapaklarım hafif aralıktı ve gözlerimin algıladığı tek obje kararmış ayakkabılarımdan başka bir şey değildi.  Etrafa yaydığım ağır bir hüzün kokusunu, yirmi metre uzaktaki bir insan bile fark edebilirdi. Yorgunluk, tüm bedenimi sarmış olan titremenin izlerini taşıyordu. Bunu sorun etmiyordum çünkü benden istenen şey tam da buydu. Hüzün, acı, yorgunluk hepsini yansıtan bir ayna gibiydi. Saate baktığımda hüzün ve acı seviyesinin 60 olduğunu gördü ve rahatladım. Saatin durmasını tabii ki istemiyordum. O yüzden olabildiğince üzgün olmaya çalışıyordum. Belki de bir cep saatiydi ama  mutlu olduğun zamanı anlıyordu ve o zaman kendiliğinden duruyordu. Durduğu zaman da hayatınızın sonu geliyordu. Üzülmek şart gibiydi bizim için ve bazı zamanlar çok yorucu olabiliyordu.

Eve geldiğimde gün aydınlanmaya başlamıştı. Üstümü değiştirerek biraz uyku çekmeye karar verdim. Bu yüzden okul kıyafetlerimi giyerek yatağa girdim. Kalktığımda okula geç kaldığımı fark ederek annemlere günaydın bile diyemeden evden koşarak çıktım. Yolda yürürken iki tane kız kavga ediyordu ve birbirlerine çok ağır sözler söylüyorlardı. Pek garipsememiştim çünkü zaten ne kadar ağır o kadar hüzün demekti.  Önlerinden geçerek okula girdim. Koridora attığınız ilk adımdan insanları anlayabiliyordunuz. Kimisi ağlıyor kimisi boş gözlerle etrafa bakıyordu. Hep alışık olduğumuz bu görüntü şu an bana çok garip geliyordu. Saatimi çıkardım ve ekranda yansıyan rakamlara bakarak iç geçirdim. Keşke bundan kurtulmanın bir yolu olsaydı. O an aklıma gelen fikirle girdiğim gibi çıktım okuldan ve cep saatleriyle ilgilenen bir dükkana gittim. Daha doğrusu Ahmet amcaya gittim. Uzun süredir bu konularla o ilgileniyordu fakat ondan yardım almak hiç aklıma gelmemişti.

Dükkana vardığımda içerisi bomboştu. Kimseden bir iz yok gibiydi. Kapalıdır belki diye düşündüm fakat alt kattan gelen hışırtıları duyunca o yöne doğru ilerledim. Merdivenlerden inerken tedirgindim. Merdiven sonunda girdiğim bodrum katına hayranlıkla bakarken gözlerim, geldiğimi fark ettiği için telaşlanan ve eşyaları kenara itmeye çalışan Ahmet amcaya takıldı. Böyle bir tepkiyi beklemediğim için merakla sordum:

” Ne yapıyosun Ahmet Amca?”

” Kızım burda ne işin var?”

“Sorularım var. Ve bence sen ne olduğunu çok iyi biliyorsun. Bunca yıldır sakladığın şey  bu değil mi?”

“Sen neyden bahsediyorsun evladım, ben işimde gücümde olan bir adamım.”

“Saatleri nasıl iptal edeceğini biliyorsun.”

” Nerden bilebilirim ben onu?”

“Seni neden hiç üzgün göremiyorum? Anneme zamanında bunu nasıl yapmayı öğrettiğini biliyorum. Bana da yardım et. Lütfen.”

” Bu zaman alabilir.”

” Ben beklerim.”

Bunun üstüne oturup yapmaya başladık. O an fark ettim ki bu iş çok uzun sürecekti fakat biraz olsun mutlu olmanın nasıl bir his olduğunu anlayabileceksem buna hazırım demekti.

Birkaç ay sonra saatim tamamlanmıştı ve vücudumdan bağlarını koparmayı başarmıştık fakat yerine sahtesini ve çalışmayanını koymamız gerekiyordu çünkü eper polisler fark ederse bu beni sonum olurdu. Fakat bir karar verdik. Dünyadaki herkes bu duyguyu hak ediyordu. O yüzden büyük bir devrim başlattık ve başta gizli olmak üzere herkese bu işlemi sunduk ve inanın bana bundan daha mutlu eden başka bir şey yoktu.

Öfke ve üzüntü dünya çapında artıyor | ŞARKUL AVSAT

(Visited 26 times, 1 visits today)