Mutlu Gibi Davranmak

Ben her zaman hayata pozitif yönünden bakmaya çalıştım, her durumda. Mutlu olmanın sırrı da budur aslında. Her şeyin daha güze olacağına kendini inandırmak. Uzmanlar şunu der, mutlu gibi davranırsanız bir süre sonra mutlu olmaya başlarsınız. İnsan her ne kadar kendini kandırdığının farkında olsa da bunu yapan çok insan var. Hayat bir süre sonra size gülümsemeye başlarmış gibi gelir, ama benim hayatım beni sırtımdan bıçakladı.

Ben on dokuz yaşında, mimarlık okuyan bir genç kızım. İsmim Beyza, gür kahverengi saçlarım vardı, bir zamanlar. İki yıl önce beyin kanseri tanısı konuldu bana. On yedi yaşındayken, daha hayatın gerçeklerini bilmezken. Küçüklüğümden beri en büyük hayalimdi iç mimar olmak. Sınava hazırlandığım yıl ailem dahil herkes bana “Çok zamanın kalmadı, sınava çalışarak harcama.” dediler gece gündüz. Ben de onlara karşılık olarak “Hayalimi gerçekleştirmeden ölmeyeceğim.” dedim. Yapabildiğim kadar hazırlandı sınava, sonucunda da İstanbul’daki en iyi üniversitesinin iç mimarlık bölümünü kazandım. Tam yaz tatili bitti, üniversiteye başlayacağım derken hayatımı değiştiren şeyler geldi başıma. Her ay düzenli gittiğim doktor kontrolünden bu sefer mutlu dönmemiştim. Son bir buçuk yıldır iyiye giden hastalığım bugün itibariyle iyiye gitmemeye başlamıştı. Doktor gün geçtikçe daha kötüye gideceğimi, en fazla bir ayım kaldığını söylemişti. Ailem, arkadaşlarım, akrabalarım herkes benim için ağlarken ben hiç ağlamamıştım. Son ana kadar mücadele edecek, zamanım gelene kadar ölmeyecektim. Yoğun tedavide olduğum için ilk hafta okula gitmeme izin verilmemişti. Annem, babam ve ben bir süre hastanede kalacaktık. İkisi de gün içinde işe gidip geliyorlar, ben ise boş boş yatakta yatıyordum. Hiçbir şey yapacak gücüm yoktu. Kalkmak, koşmak, dans etmek istedim. Tabii bunlar imkansızdı. Tüm gün tavana bakıp geleceğimi düşünüyordum. Ya bu yataktan hiç kalmazsam, ya hiç iç mimar olamazsam? Ben bunları düşünürken başım feci bir şekilde ağrımaya başlamıştı. Sanki vücudumdan çıkıp gitmek istiyormuş gibi. Beni apar topar yoğun bakıma aldılar. Sonrası karanlık.

Hastane yatağında yatıyordum, başımda dört-beş doktor vardı. Hepsi gayet sakin ama aceleci görünüyorlardı. Herkes birbirine bir şeyler söylüyordu. Ama ne olduğunu anlamıyordum. Etrafa bakmak istedim, gözlerimi açamadım. Ayağa kalmak istedim, vücudum izin vermedi. Sonra doktorlardan bana en yakın olanı “Çok yakında beyin ölümü gerçekleşecek.” dediğini duydum. Ölüyor muydum? Bütün dünya sessizliğe büründü. Bu yardım çığlıklarını bir tek mi duyuyorum? Beynim ölmemek için çığlık atıyordu.

(Visited 64 times, 1 visits today)