Sahile vuran bebek cesetleri, masum insanların canını alan bombalar, şiddet gören onca insan, katledilenler ve katiller… Eli kanlı, silahlı adamlar her geçen gün artmaya ve dünyamızı kırmızıya boyamaya devam ediyorlar. Bu büyük (!) adamların kavgalarındaysa çoğu zaman olan savaşların ortasında çaresiz kalan masum insanlara oluyor. Bazen birimiz canımızı veriyoruz onlar için, bazen 50 kişi birden belki, bazense koca bir ülkeyi savaşa sürüklüyor bu büyük (!) adamlar… Neredeyse hepimiz, her gün evde, iş yerinde, herhangi bir yerde fiziksel veya psikolojik şiddete maruz kalıyoruz. Hiçbirimiz başkalarını önemsemiyor, kendi çıkarlarımız için insanlara ya da içinde yaşadığımız bu dünyaya zarar vermekten çekinmiyoruz.
Oysa dünyanın dört bir yanında geçerli, ve herkesin uymak için en azından çaba gösterdiği evrensel bir ahlaka ve etik kurallarına sahip olsaydık belki de şu anda hepimizin başına gelen insanlık dışı davranışları ve kötülükleri konuşmuyor olurduk, belki de dünya çok daha yaşanılabilir bir yer haline gelirdi.
Türkiye’de son bir buçuk yılda, sivil, asker ve polislerin hedef alındığı tam 32 bombalı terör saldırısı gerçekleşti. Ülkenin farklı yerlerindeki saldırılarda 363’ü sivil 460 kişi can verirken, 2 binden fazla insan da yaralandı.
Fazla uzaklaşmaya gerek yok; kendi ülkemize, Türkiye’ye bakalım:
2004- 2014 yılları arasında şiddet, taciz ve tecavüz suçları 14 kat arttı. 2005- 2015 yılları arasında, 100.000’in üzerinde kadın cinsel saldırıya uğradı. 2011-2014 yılları arasında suç oranları %58 arttı. Cinayet sıralamasında Türkiye, 41 ülke içerisinde 13. sırada. Son 7 yılda kadın cinayetleri %1400 arttı. Türkiye’de her 10 kadından 4’ü fiziksel şiddete uğruyor. 7- 9 yaşları arasındaki her 4 kız çocuktan biri cinsel şiddete uğruyor. Tacize uğrayan 5- 10 yaş çocuklarının %55’i; 10- 16 yaş çocuklarının %40’ı ne yazık ki ensest mağduru. 2012 yılında 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un yürürlüğe girmesiyle evli olmayan kadınlara da korunma talebinde bulunabilme hakkı tanınmıştı. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, yasanın yürürlüğe girdiği ilk yılda koruma taleplerinde 2 kattan fazla artış yaşandı. 2012’den bu yana geçen sürede korunma talebinde bulunan kadınların sayısı beş kat arttı.
2015 yılı suç endeksine göre Türkiye, 147 ülke içerisinde 100. sırada. Türk Ceza Kanunu uyarınca açılan davalarda ise mal varlığına ve vücut dokunulmazlığına karşı işlenen suçlar en yüksek oranda gözlemlenmiş olan suçlar. Bu da Türkiye’nin İstanbul, Ankara, İzmir gibi metropol şehirlerinde mal varlığına karşı işlenen suçlar kapsamında hırsızlık, yağma ve kasıtlı olarak mala zarar verme; diğer şehirlerimizde ise vücut dokunulmazlığına karşı işlenen suçlar adı altında sıraladığımız kasten ve taksirle adam yaralama gibi suçların yüksek oranlarda görüldüğü anlamına geliyor.
Ve durum ne yazık ki sadece Türkiye için böyle değil. Ne yazık ki dünyanın dört bir yanı savaşlarla, işkencelerle ve bütün bunlardan kaçış yolunda öleceğini bile bile yine de kaçmaya çalışan masum insanlarla dolu. Hayal etmesi bile güç. Öleceğini bile bile ölüme adım adım yaklaşmak, adeta ölüm yolculuğuna çıkmak, “Her türlü öleceğim, bombalar ve işkencelerle acı çekmektense cansız bedenim sahile vursa bile kaçmaya çalışırken ölmeyi tercih ederim.” diye düşünmek…
Uğur Gallen adlı fotoğraf sanatçımızın eşitsizliği ve farklı hayatların adaletsizliğini göstermek amacıyla savaşın en sert yüzünü ve dünyanın hala açık ve kanamakta olan yaralarını hoyratça yüzümüze vurduğu birkaç kare:
Oysa gerçekten düşündüğümüz gibi evrensel etik kurallarına sahip olsaydık ve hepimiz bu kurallara uyuyor olsaydık belki de dünyada kötülükten eser kalmazdı. Eşitsizlik, adaletsizlik, yoksulluk, kötülük, şiddet, savaşlar…
Ama maalesef galiba mükemmeli düşlemek gerçekten sadece bir ütopyadan ibaret.
KAYNAKÇA:
https://www.google.com.tr/amp/s/onedio.com/amp-haber/719006
https://www.instagram.com/ugurgallen/?hl=tr