Muhtar ve ben bir sihir dükkanına gitmiştik. Muhtar, dükkan sahibini tanıyordu; onun en yakın arkadaşının sahibiydi. İçeri girdiğimizde etrafı incelemeye başladım ve bir portal gördüm. Çok güzeldi. Merakla adama sordum:
– Bu portal ne işe yarıyor?
Adam gülümseyerek cevap verdi:
– İstediğin zamana ve yere gitmeni sağlar.
Tabii ki ben de sizin yapacağınız gibi hemen aldım. Muhtar’a döndüm ve sordum:
– Nereye gidelim?
Muhtar biraz düşündü ve “M.Ö. 200 yılına, Kedompos Dağı’ndaki Kedus’un Sarayı’na gidelim.” dedi.
Ben de “Olur!” dedim. Zamanı ayarladık ve portala adım attık. Gitmeden önce bir kediye dönüşmem gerektiğini öğrendim. Turuncu beyaz bir kedi oldum ve adımı Turki koydum. Saraya vardığımızda Kedus bizi görünce şaşkınlıkla sordu:
– Siz de kimsiniz? Neden geldiniz?
Hemen cevap verdik:
– Biz gelecekten geliyoruz ve size birkaç şey göstermemiz gerekiyor.
Kedus kaşlarını çattı:
– Tamam, gösterin. Ama faydalı olmazsa sizi köpeklere salarım.
Hemen işe koyulduk. O dönemin en iyi mimarlarına gittik ve onlara okul fikrimizi sunduk. Fikri çok beğendiler ve üç ayda yirmi okul yaptılar. Öğretmenler yetiştirip kedilere yazmayı, matematiği ve fen bilimlerini öğrettik. Bir süre sonra halkın %80’i kedice yazabiliyor ve temel bilimleri anlayabiliyordu.
Sırada bir kütüphane yapmak vardı. Kütüphaneyi hızla inşa ettik, ancak kitap eksikti. Bu yüzden yeni kitaplar yazdırdık ve kütüphaneyi donattık. Kedilerle dolup taşan bir öğrenim merkezi haline geldi.
Bir gün, bazı kediler gelip çok sıkıldıklarını söylediler. Bunun üzerine tiyatro gösterileri düzenledik. Herkes bizi sevmişti ama gitme zamanımız gelmişti. Gitmeden önce, orada geçirdiğim zamanın hayatımın en iyi kararı olduğunu düşündüm. Orası çok gelişmişti.
Kedus bize veda ederken hediyeler verdi ve “Sizi unutmayacağız.” dedi. Döndüğümüzde, taşlarda bizim isimlerimizin yazılı olduğunu gördük. Böylece güzel bir macerayı geride bırakarak mutlu bir hayat sürdürdük