İnsan, hayatında birçok sınavla karşılaşır. Bu sınavlar karşısına çıktıkça da insanın hayatı şekillenir. Nasıl biri olduğunu, neler yaşadığını yaşayacağını belirler bu imtihanlar insanın. Bazen insan öyle zorluklarla karşı karşıya gelir ki nereye gitse ne yapsa fayda etmez. Kimileri her şeyin bittiği noktadayım bu yolun geri dönüşü yok beni hiç kimse kurtaramaz derken kimileri de hayallerine ve umutlarına daha da sımsıkı sarılıp onların yolunda ilerler.
İnsan üzülmekten, beklemekten, keşke demekten, düşünmekten, özlemekten yorulur kimi zaman. Ruhu onu öyle uçurumlardan aşağı sürükler ki yukarıya çıkacak, direnecek takati kalmaz. Düşünce elinden tutanı yoktur mesela, hata yaptım beni affedin diyebileceği kimsesi de yoktur. Yapayalnız, bir uçurum eteğinde, kalakalmıştır yaralı bedeniyle, ruhuyla. En baştan başlamaya ne umudu vardır ne de yaşam enerjisi. Hayatı gözlerinin önünde kayıp giderken o seyretmekten başka hiçbir şey yapamaz. Elinden ne gelebilir ki? O artık yaşadıklarından ötürü hayata küsmüş, yalnız ve çaresiz kalmıştır.
Çaresizlik? Elinden bir şey gelmeyince kabullenmek kolaydır. Asıl çaresizlik kendine elimden geleni yaptım mı diye sormaktır. Çünkü asıl çaresizlik çareyi geçirmişken eline avuçlarının içinden kaçırmaktır. Çaresizlik kalbinin kanatlandığı yere, bedeninin gidememesidir. Kalbin evet diye haykırırken beynin hayır diye karşı çıkıp direnmesidir çaresizlik. Ama en uzun en çaresiz gecenize dönüp baktığınızda onun da sabahının olduğunu sapsarı güneşin sizi uyandırıp yeniden başlamaya davet ettiğini görürsünüz. Yeter ki zorluklar karşısında mücadeleci ruhunuzu kaybetmeyin. Bir defa değil onlarca kez yenilseniz de mücadeleyi bırakmayın sonuna kadar savaşın direnin. Kazanana dek… Unutmayın ki karanlıkla ile mücadele etmeyen aydınlığı, zorluk ile mücadele etmeyen kolaylığı, sıkıntı ile mücadele etmeyen de mutluluğu göremez.
Geçmişten günümüze bu savaşçı mücadeleyi en çok bizi biz yapan kahraman kadınlarımız, annelerimiz göstermişlerdir. Çanakkale Savaşı zamanında İstanbul halkını ülkenin işgaline karşı harekete geçiren Halide Edip, daha küçücükken düşman cepheye karşı babasının yanında halkı için savaşan Nezahat Onbaşı, alevlerin arasına çocuğunu kurtarmak için giren Sevilay Yarıcı, Kurtuluş Savaşı’nda erkek kılığına girip orduya katılan Halime Çavuş ve niceleri bizleri kurtarmak için savaşıp mücadele etmişlerdir onca zorluğa rağmen.
8 Mart 1857’de New York’ta tekstil işçisi kadınlar, 16 saatlik çalışma saatleri, düşük ücret ve insanlık dışı çalışma koşulları sebebiyle greve çıkmışlar haklarını savunmak istemişlerdir. Bu kadınların hepsi evine ekmek götürebilmek için onca zorluğa göğüs geren emekçi insanlardır. Kimisi evdeki çocuğu için kimisi de vefa borcu olduğu anne babası için. Bu grev sonucu ortaya işçi dayanışması çıkmıştır ve o gün Kadınlar Günü olarak ilan edilmiştir.
Onun için bütün kadınlarımız 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü sonuna kadar hak etmişlerdir. Onlar bize bütün ömrünü adarken bizim onlara bir günü vermemiz bile doğru değil aslına bakılacak olursa. Onların her daim kıymetini bilmeliyiz. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ ün de dile getirdiği gibi ‘’ Yeryüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.’’ Onlar bizi hayata bağlayan, bizlere yaşam enerjisini mücadelesini öğreten müteşekkir olmamız gereken varlıklardır.
Not: 3. paragrafta alıntılı ifadeler bulunmaktadır.