Sabah erken saatlerde uyanmıştım. Saat 06.00’ydı galiba. Okula gidecektim yani yine sıradan bir gün beni bekliyordu. En azından, gözümü açana kadar öyle sanmıştım.
Gözlerimi açtığımda, tamamen farklı bir yerdeydim. Deniz kenarında! İlginç bir şekilde korkmamış ya da irkilmemiştim. Aksine, heyecanlanmıştım. Etrafı dolaşmaya başladım. Evde kimse yoktu. Sahile yürüyüşe çıkmaya karar verdim.
Yatağımın hemen yanında bir dolap vardı. Kapaklarını açtığımda, çeşit çeşit birbirinden güzel kıyafetler gördüm. Hemen birini seçip giydim ve koşa koşa dışarı çıktım.
Sahilde yürürken aklıma bir soru takıldı:
“Ben buraya neden ve nasıl geldim?”
Belki bir ipucu bulabilirim diye yürümeye devam ettim. Yaklaşık on dakika sonra, kumların altından mor bir ışık yayılmaya başladı. İyice meraklanmıştım. Deniz kenarında bulduğum bir kürekle kazmaya başladım.
Kazdıkça, mor renkli bir küre ortaya çıktı. Bu küre… benim odamdaki kürenin aynısıydı! Daha yeni kırtasiyeden almıştım. Aldığım kırtasiye ise cidden sihirli gibi hissettirmişti.
İşte bu, her şeyi açıklıyordu.
Odamdaki küre beni buraya ışınlamıştı. Geri dönmenin tek yolu ise küreye nereye gitmek istediğimi söylemekti. Gerçekten de söylediğim an kendimi evimde, ailemin yanında buldum.