Hayatınızın her döneminde kararlar alacaksınız. Ama o kararlardan bazıları o kadar önemli olacak ki belki de sizin hayatınızın yönünü ve işleyişini değiştirecek ya da başkasının. Böyle durumlarda bizim aldığımız kararlarla başkasının etkilenecek olması bu kararı almamızı daha da zorlaştırıyor ve bu hiç adil değil. Ben böyle bir karar almanın zorluğunu tecrübe ettim.
19 yaşıma yeni basmıştım ve aklımda bir fikir peyda oldu: ‘’Araba almak’’. Her gencin istediği gibi ben de bir araba istiyordum. Artık ulaşımımı otobüs ve metrolarla değil araba ile sağlamak istiyordum.
Araba alma fikri beni o kadar heveslendirmişti ki beni kimse durduramazdı. Kendi kararlarımı çoktan vermeye başlamıştım. 12 Mayıs 2006, araba almaya karar verdiğim tarih. Karar verir vermez para kazanabilmek için sokağa atlayıp iş aramaya başladım. Birkaç tane buldum fakat çalışma imkanları gerçekten çok zor olmasıyla beraber bu işlerde çalışılarak bu arabayı ancak iki yıl sonra alabilirdim. Araba alma fikri o kadar imkansız görünmüyordu ki onu sadece tasavvur edebiliyordum artık. Zihnimden bir türlü bertaraf edemediğim araba alamayacağım düşüncesi beni çok üzmesiyle beraber gerçekçi görünüyordu.
Bir süre sonra aldığım bu kararı benim işime yarar şekilde sonuçlandıramayacağımı anlayınca arzumu babama karşı dile getirdim. Babam her zamanki gibi bakarız diyerek beni geçiştirmeye çalıştı. Fakat bu sefer olmazdı. O gün almaktaki kararım daha da sertleşti ve internetten bir araba buldum ve kendimi onu almaya adadım. Hem çok pahalı değildi. Biraz kredi çekerdim, biraz babam verse, ben de birkaç ay çalışsam arabayı alabilirdim. Kararımdan vazgeçmeyecektim.
Arabanın fiyatı tamı tamına kırk altı bin liraydı. İkinci el alıyordum. Satıcı ile biraz pazarlık ettim ama elli bin liradan ancak kırk altı bine inebildi. Birkaç gün bu karardan emin olmak için sadece bekledim ve düşündüm. O gün cumaydı. İşlerin yolunda gitmesi için namaza gittim. Bankaya gidip yirmi beş bin lira kredi çektim. Adamla Pazartesi günü buluşacaktık. Babamın yanına gidip daha önceden anlaştığımız on beş bin lirayı talep ettim. Babam işlerin yolunda gitmediğini salı günü maaşını alacağını ve o zaman gelmemi istediğini söyledi. Şimdi verirse sadece yedi bin lira vereceğini söyledi. Ona çok sinirlenmiştim. Biraz onur kırıcı sözler söylemiş olabilirim adamcağız neredeyse ağlayacaktı. Onun haline çok üzülmüştüm ama ne var ki benim mizacım böyleydi. Bankadan çektiğim yirmi beş bin ve babamın verdiği yedi bin lirayı birleştirdim. Geriye on iki bin lira kalmıştı. Çocukluğumdan beri birikenleri ve dört aydır gittiğim işin maaşını da toplayarak arabayı almayı diliyordum.
İşimden ayda iki bin lira alıyordum. Ve çocukluğumdan birikmiş para sadece iki bin liraydı. Hala bulmam gereken iki bin lira daha vardı. Hepsi babamın suçuydu. Eve gidip ona onun vermediği para yüzünden alamayacağımı söyledim. Birden çıkarıp masaya üç bin lira daha koydu. Parayı alıp kadirşinas olmayarak çıktım. Hani maaşını salı günü alıyordu. Madem parası vardı, neden vermedi?
İki gün sonra Pazartesi günü arabayı aldım. Gıcır gıcırdı arabam. Atladım arabaya şehri turladım. Özgürce istediğim yere hızlıca gidebiliyor olmak çok güzel bir hismiş meğer. Eve gidip ev mahaline hava attım ve park edip eve döndüm. Ehliyetim olmamasına rağmen arabayı epey iyi kullandığımı söylerler. Bir sonraki gün sabah kardeşimi okula bırakmak için odasına girip çağıracaktım ki odayı açtığımda huzur içinde uyuyan bir çocuk değil de yorganı üstüne çekmiş ağlayan bir çocuk gördüm. ‘’Neden ağlıyorsun?’’ dedim. Gel seni okula kendi arabamla bırakayım da moralin yerine gelsin diye de ekledim. ‘’Bana böyle bir imtiyaz tanımana gerek yok ağabeyciğim, babam paramız olmadığı için bu hafta okula gitmeyeceğimi söyledi’’ diye ağlamaya devam eden kardeşimin sözleri gözlerimi doldurdu.
Mizacımı suçlayarak gereksiz yere inat ettiğim bu meselenin sonucunda öz kardeşim bir haftalık eğitiminden oldu. Haddizatında ne kadar önemli sonuçlara neden olabileceğini şimdi anlamış olmasam bu olanların hiçbiri olmazdı. Bu arabayı her şeyden çok istiyordum. Kardeşimin yanına çıktım ve hiç bir ayrıntı vermeden sadece şu cümleleri sarf ettim:’’ Üzgünüm bunu yapmak zorundaydım