Sabahın erken saatlerinde perdenin aralanmış kısmından yüzüme vuran tatlı günışığı yüzünden uykum yarıda kesilmişti. Gözlerimi ovuşturarak birkaç dakika kendime gelmeyi bekledim. Terliklerimi giyerek aşağıya indim. Annem çoktan uyanmış kahvaltı hazırlıyordu. Yemeğin kokusu sayesinde işte şimdi iyice kendime gelmiştim. Annemi öpüp salona geçtim. Televizyonda hiç ilginç bir program yoktu. Kahvaltımı ettikten sonra okul formamı giydim ve servise bindim. O sırada aklıma yarın doğum günüm olduğu geldi. Bence doğum günlerinin en özel tarafı hediyeler, pasta, parti falan değil. Mumları üflerken şu dünyada en çok istediğin şeyleri dileyebilmek en özel ve anlamlı kısmı. Çünkü bize umut veren ve mutlu eden o düşüncenin gerçek olmadığını hatırlatan bir uyarı.
Sonunda okul bitmişti. Zil sesini duyduğum an hemen sınıftan çıktım. Eve yürüyerek gitmeye karar vermiştim. Annemi haber vermek için aradım ve biraz konuşmaya başladık. Yarınki doğum günün için arkadaşlarını çağırmak ister misin, dedi ben de tabii ki de istemediğimi ona söyledim. Eve vardığımda annemle doğum günüm hakkında detayları konuşmaya başladık.
Alarm sesiyle uyanmak kadar sinir bozucu bir şey var mı diye düşünüyordum alarmımı kapatırken. Bugün 1 Eylül, benim doğum günüm. Aşağı indiğimde annem on beşinci yaşın kutlu olsun diye bağırdı. Ben de hafifçe gülümseyip kahvaltımı yemeye koyuldum.
En sevdiğim, dedim anneme çilekli pastaya bakarken. Pastanın üstünde tam on beş mum vardı. Hepsini tek tek söndürmek biraz zorlu olacaktı. Dileğimi tuttum ve güçlü bir nefesle mumları söndürdüm. Zaten ne olduysa o an oldu. Mumlardan biri sönmemiş ve perdenin ucuna gelmiş, perde bir anda alev aldı. Hepimiz çok korkmuştuk. Hemen mutfaktan su getirdim. Alevleri durdurmayı başardık. Bu da böyle komik bir minik doğum günü anısı olarak kaldı.