10 Ocak 2017 tarihinde yaptığımız Milliyet Ankara gezisinde, Milliyet gazetesinin Ankara Haber Müdürü Gökçer Tahincioğlu ile bir görüşme gerçekleştirdik. Ardından Temsilci Yardımcısı Tolga Şardan ile küçük bir sohbette bulunduk. Dilerseniz sorularımıza ve o güne geçelim:
1-Başlamadan önce bize kendinizden bahseder misiniz?
39 yaşındayım. İletişim Fakültesi mezunuyum. 1997’den bu yana Milliyet’te çalışıyorum. Gazeteciliğe burada başladım. Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdim. Sonra Gazı Üniversitesi İletişim Fakültesinde yüksek lisans yaptım. Ama hani bu meslek biraz böyle mektepli, alaylı tartışması hep vardır. Yani mesleğin içinden mi yetişmeli, okuldan mı yetişmeli diye. Ben ikisini bir arada yapmaya çalıştım. Önce adliye muhabirliği yaptım yaklaşık 8-9 sene kadar. Daha sonra bizim yüksek yardım muhabirliği dediğimiz biraz daha işte Danıştay, Anayasa Mahkemesi, biraz siyaset ve insan hakları, sonra haber müdür yardımcılığı, şimdi ise haber müdürlüğü ve yazarlık olarak devam ediyor.
2-Gerçekleştirmek istediğiniz en büyük düşünceniz nedir?
O kadar öyle spesifik değil ama benim mesleğe başlarken hem biraz yazı, çizi, edebiyat alanında da var olabilmek; Türkiye’deki gazeteciliğin aslında bir ayağı hep onun içindedir. Hem de ben tesadüfi olarak bu mesleği seçmedim yani siz yaşlardayken yapmayı istediğim meslek buydu. Bu mesleği yapmayı istediğim bir çerçeve vardı. Bu mesleği o çerçevede sürdürmek istiyorum.
3-Mesleğinizi seçmek için özel bir sebebiniz var mıydı?
Vardı. 13-14 yaşlarında ben yazar olayım dedim kendi kendime. Sonra dedim ki ben nasıl yazar olacağım? Hiçbir fikrim yok yani nasıl yazar olunacağı konusunda. O dönem okuduğum yerlerde yazarlık gazetecilikten geçiyordu. Genel olarak öz geçmişlerine baktığımızda işte gazetecilik vardı. Ondan sonra gazeteciliğe kafayı taktım. Nasıl yapılır bu iş, ne olur? Ondan sonra böyle ilerledi.
4-Meslek seçiminizde size en çok yardımcı olan kişi kimdi?
Kimse olmadı, kendim seçtim.
5-Gazeteci olmaktan hiç pişman oldunuz mu?
Olmadım. Yapmayı bildiğim başka bir iş de yok. Burası gazeteciler için zor bir ülke hakikaten. Ama ben mutluyum. Aynı anda tsunami de görebileceğiniz ama Rio Karnavalına da gidebileceğiniz tek meslektir. Yani çok değişik dünyalara girersiniz.
6-Peki şu an bir meslek seçme hakkınız olsaydı yine gazetecilik mi olurdu?
Evet. Yani onda çok netim. İdealize ettiğim bir şey.
7-Gazeteci olmak için yaptığınız fedakarlıklar oldu mu?
Gazetecilik Türkiye’de, dünyada da biraz zordur, Türkiye’de biraz daha zordur. Kendime ait bütün vakitlerden, tatillerden, yaz tatillerinden, bayramlardan, yılbaşı tatillerinden hepsinden feragat etmek zorunda kaldım. Yani işte çocuğumla, yeğenimle daha az vakit geçirmek zorunda kaldım. Bizim meslekte fedakarlık vakittendir.
8-Gazeteci olmanın zor yanlarına birkaç örnek verebilir misiniz?
Yani dünyada, enternasyonal anlamda şöyle bir zorluktan bahsedilir: Bir olay olduğunda herkes diğer tarafa kaçarken o tarafa koşan ya polistir ya gazetecidir. İşte bu çok evrensel bir tanımdır ama ekstra olarak Türkiye’de sorunlu bir basın özgürlüğü algısı var. O nedenle benim de meslek hayatımın başından bu yana yargılanmadığım tek bir gün olmadı. Birçok arkadaşımızda benzer koşullarda gazetecilik yapmak zorunda kaldı.
9-Meslek hayatınız boyunca karşılaştığınız en büyük zorluk neydi?
Birden çok var. Mesela daha 1-2 yıllık gazeteciydim. Hayatımdaki ilk ödülümü de oradan aldım. İnsan Hakları Derneği’ni basmışlardı ve tek gazeteci bendim. Orada hem insani duruşu korumak, çünkü oradaki dernek yöneticilerini linç etmeye çalışıyorlardı, hem de mesleki sorumluluğu aynı anda yerine getirebilmek ve bir yandan da ürettiğiniz şeyi korumak zorundaydınız. Bunun dışında psikolojik olarak zorda kaldığınız zamanlar oluyor. Ertesi gün Türkiye’nin okuyacağı haberi yaptığınızı bilirsiniz fakat o gece uyutmaz sizi. Zira onun bir geri dönüşü vardır.
Bana göre iki tip habercilik vardır. Ya bildirim haberciliği yaparsınız, bahçeler, parklar vs. Bir de eleştirel habercilik yaparsınız. Ben mesleğe başladığımdan bu yana eleştirel habercilik yapıyorum. Eleştirel habercilik yaparsanız da daha fazla sonucu oluyor.
10-Yaptığınız haberlerde ağırlık verdiğiniz bir konu başlığı var mı?
Ben piyasada da, yazdığım kitaplarla da insan hakları alanında bilinirim.
11-Sizce ilkeli ve tarafsız gazetecilik nasıl olmalı?
Tarafsız gazetecilik diye bir şey yoktur. Hepimizin bir dünya görüşü var. Yani trafik kazası haberi yapsanız bile o dünya görüşünü yansıtırsınız. O yüzden bizim aradığımız şey tarafsızlık değildir. Bizim aradığımız şey o ilkeliliktir. Nesnellik de deriz ona. Pazartesi günü mesela mecliste görüşmeler vardı. Siz nefret edebilirsiniz o karşıdaki görüşten. Ama olanı net ve tam olarak vermelisiniz. Başlığı istediğiniz gibi atabilirsiniz ama olanı gizleyemezsiniz.
12-Gençliğin veya halkın gidişatı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Evet yani bir duyarsızlaşma ve normalleştirme hali var. Bu çok kötü bir şey. Yani ben Kuzey Avrupa’da bulunmuştum. Orada 10 yıl önce işlenmiş bir kadın cinayeti ile ilgili 10 yıldır adamlar tartışıyor, nerede hata yaptık diye. Heykel dikiyor, ailesini çağırıyorlar bir daha konuşuyorlar… Bu bir toplumun duyarlılığını ve iyileştirme çabasını gösteriyor aslında. Bizdeyse bir an önce onu atlayalım da yeni güne geçelim hali var. Çok kızdığımız şeyi bile iki günde unutuyoruz. O duyarsızlık ve alışma, normalleştirme sıkıntılı bir iş.