Her sabah okula gitmek için aynı yoldan geçiyordu ama bu sabah her şey farklıydı. Gözlerinin önünde birdenbire beliren parlak, altın rengi bir kapı, onu başka bir dünyaya davet ediyordu.
O kapıyı gördükten sonra okula gitmek içinden gelmiyordu, hatta okulu unutmuştu bile karşısındaki o altın kapı, etrafındaki o zümrüt ve beşten farklı çeşit renkten oluşan taşlardan yapılmış dekora karşı. Kapının içine mi girseydi yoksa kapının arkasından dolanıp okula doğru mu gitseydi? Aslında çok zor bir seçim değildi onun için, fakat kapının arkasında kötü bir şeyin olup olmadığını da bilmiyordu. Öğrenmenin tek bir yolu vardı: kapının içine girip ne olduğunu bulmak. Kapının içinden mırıldanırmışçasına bir melodi geliyordu, güzel ve tanıdık bir melodi kapının içinden girdi ve yeni bir dünya açıldı önüne. Orada değişik arabalar vardı ama araba gibi değildi. Tek kişilik özel uçak ve tekerlekli bir aracın karışımıydı bu. Araç göğe yükseldi ve yükseldi, kuş bakışına göre dört farklı bölüme ayrılmış ve dört farklı renklere bürünmüş bir dünya gibiydi. İlk bölümde pembeler, yeşiller, turuncular, açık maviler kısacası pastel ve canlı renkler vardı. İkinci bölümde ise sarının bin farklı çeşidi, mercan rengi, koyu bir pembe, yeşil ve menekşe renklerinin tonları bulunuyordu. Üçüncü kısımda diğer renklerden çok alakasız kahverengi tonları, koyu turuncular, hardal rengi yani kısacası kahverengi ve turuncu birazda sarının yüzlerce farklı çeşidi bulunuyordu. Son bölmedeyse lacivertler kahverengiler hakiler bulunuyordu. Ona çok tanıdık gelmişti bu renkler. Sanki mevsimler gibiydi, mevsimler deyince aklımıza gelen renkler. Birinci bölüm ilkbahar, ikinci yaz, üçüncü sonbahar, dördüncü ise kıştı. Minik aracıyla bölmeleri tek tek ziyaret etmek geldi içinden. İlkbahara gitti ilk. Neşeli müzikler çalıyordu ve eğlenceli bir ortam vardı. Hava ılıman ve güzeldi ama uzaklara baktığında yağmur bulutları vardı. Güzel bir görüntüydü yaşamak istemişti bir an. Yazda bir havuz vardı içinde yüzen çocuklar vardı. Binbir ağaç, binbir çiçek vardı hayatında bu kadar güzel bir manzara görmemişti ama kötü yanı havanın çok sıcak olmasıydı. Sonbahara gittiğinde bir tık daha soğuktu hava ilkbahardan fırtınalar vardı yere turuncu-kahverengi yapraklar dökülmüştü. Orda yaşayan herkesin üzerinde bir mont vardı. Kışa geldiğinde de her evin içince sıcak çikolata veya salebini yudumlayan birkaç kişi vardı. Bir sürü kalın battaniye vardı ve ortam beyaz bir çarşafla kaplanmış gibiydi. Dışarıda gördüğü herkesin kapasında bir bere boynunda bir atkı vardı bazılarında kalın bir pantolon vardı bazılarında ise çok yumuşak ve rahat bir eşofman altı vardı. En beğendiği yer ilk bahar veya kıştı onun.
Her yeri çok beğenmişti fakat eve gitme vakti gelmişti. Yaşadığı bu güzel deneyimi annesine anlatmayı planlamıştı ama en sonunda alarmı çaldı ve gözlerini zorda olsa açtı. Okula gidecekti, acaba rüyasında gördüğü altın kapıyı görecek miydi ve mevsimleri ayırt edebilecek miydi dıştan gördüğü renklerden? Hayatında gördüğü rüyalardan en iyisiydi sanırım. Okula doğru yürüdü ve altın kapı yoktu. Sonrasında hayatına mutlu mesut devam etti.