Mevlana Türbesi’nin mimarı Bedreddin Tebrizidir. Mevlana Celaleddin Rumi’nin türbesi çevresindeki mescit, semahane, meydanı şerif, matbah, derviş hücreleri, şadırvan, şebi aruz havuzu ve çelebi dairesiyle bir külliye halindedir. Külliyeyi meydana getiren yapılardan esas türbe binası Selçuklu devrine, türbenin yivli gövdesi ve külahı ile giriş koridoru, çelebi mezarları, post kubbesi Karamanoğulları devrine, mescit, semahane, türbeler, derviş hücreleri, matbah ve şadırvan ise Osmanlı devrine aittir. Türbenin bugünkü şekli; kare planlı bir zemin üzerinde üç tarafı kemerli ve bir tarafı kapalı mekan halindedir. Bu mekanın üzerini 16 dilimli sivri bir külah örter.
Külahın tepesinde bir hilal içinde Mevlevi sikkesi bulunan yüksek bir alem vardır. Külahın üzerini firuze çiniler kaplar. Külaha Yeşil kubbe denir. Yeşil kubbenin altında Mevlana ‘nın ve oğlu Sultan Veledin gök mermerden yapılmış üstü puşide ile örtülü sandukaları vardır. Türbenin bir “mumyalık” kısmı da vardır, cephede bugünkü Gümüş Eşikin altında bulunan bu kısmın kapısının XVIII.yy.da örülmüş olduğu bilinir. Çapraz tonozla örtülü olduğu sanılan bu kısımda Mevlana nın naaşı mumyalanarak muhafaza edildi.
Bugün müze olarak kullanılmakta olan Mevlana Dergahının yeri, Selçuklu Sarayının Gül Bahçesi iken bahçe, Sultan Alaaddin Keykubad tarafından Mevlana nın babası Sultanül-Ulema Bahaeddin Veled’e hediye edilmiştir.
Sultanül-Ulema 12 Ocak 1231 tarihinde vefat edince türbedeki bugünkü yerine defnedilmiştir. Bu defin gül bahçesine yapılan ilk defindir.
Sultanül-Ulemanın ölümünden sonra kendisini sevenler Mevlana ya müracaat ederek babasının mezarının üzerine bir türbe yaptırmak istediklerini söylemişlerse de Mevlana “Gök kubbeden daha iyi türbe mi olur” diyerek bu isteği reddetmiştir. Ancak kendisi 17 Aralık 1273 yılında vefat edince Mevlana nın oğlu Sultan Veled Mevlana nın mezarı üzerine türbe yaptırmak isteyenlerin isteklerini kabul etmiştir. “Kubbe-i Hadra” (Yeşil Kubbe) denilen türbe dört fil ayağı (kalın sütun) üzerine 130.000 Selçuki dirhemine Mimar Tebriz li Bedrettin e yaptırılmıştır. Bu tarihten sonra inşaai faaliyetler hiç bitmemiş 19. yüzyılın sonuna kadar yapılan eklemelerle devam etmiştir.
Mevlevi Dergahı ve Türbe 1926 yılında “Konya Âsar-ı Âtika Müzesi” adı altında müze olarak hizmete başlamıştır.1954 yılında ise müzenin teşhir ve tanzimi yeniden gözden geçirilmiş ve müzenin adı “Mevlana Müzesi” olarak değiştirilmiştir.
Müze alanı bahçesi ile birlikte 6.500 m² iken, yeri istimlak edilerek Gül Bahçesi olarak düzenlenen bölümlerle birlikte 18.000 m²ye ulaşmıştır.
Müzenin avlusuna “Dervişan Kapısı” ndan girilir. Avlunun kuzey ve batı yönü boyunca derviş hücreleri yer almaktadır. Güney yönü, matbah ve Hürrem Paşa Türbesinden sonra, Üçler Mezarlığına açılan Hamuşan (Susmuşlar) Kapısı ile son bulur. Avlunun doğusunda ise Sinan Paşa, Fatma Hatun ve Hasan Paşa türbeleri yanında semahane ve mescit bölümleri ile Mevlana ve aile fertlerinin mezarlarının da içerisinde bulunduğu ana bina yer alır.
Avluya Yavuz Sultan Selimin 1512 yılında yaptırdığı üzeri kapalı şadırvan ile “Şeb-i Arus” havuzu ve avlunun kuzey yönünde yer alan selsebil adı verilen çeşme, ayrı bir renk katmaktadır.
Tilavet Odası
Tilavet Arapça bir kelime olup, Kuran-ı Kerimi güzel sesle ve usulüne uygun olarak okuma anlamına gelir. Geçmişte bu oda da Kuran-ı Kerim okunulduğu için buraya tilavet odası denmiştir. Halen Hat Dairesi olarak kullanılmaktadır.
TİLAVET ODASI
Hat Dairesinde Mahmud Celaleddin, Mustafa Rakım, Hulusi, Yesarizade gibi devirlerinin meşhur hattatlarının levhaları yanında, Sultan II. Mahmudun yazdığı altın kabartma bir levha da yer almaktadır. Gümüş kapı üzerinde teşhir edilmekte olan Yesarizade Mustafa İzzet Efendinin hattı ile yazılmış olan Molla Camiye ait Farsça beyitte şöyle denilmektedir.
(türkçe bilgi)