Menekşe Gemisi’nin Üzücü Hikayesi

Gelin hep beraber Uluslararası Gemi Tasarımı yarışmasının bu seneki kazananı olan Menekşe Gemisi’nin hikayesine bakalım. Daha doğrusu bu gemiyi tasarlayanın yani Kerem Muhtar’ın hayatına bakacağız çünkü bu hikaye daha Kerem çok küçükken başlamıştı.

Kerem maalesef yetim bir çocuktu. Babasını hiç görememişti, sesini duyamamıştı. Annesi ise onunla olduğunca ilgilenmeye çalışırdı ama düşük gelirli bir işte çalışması her şeyi daha da zorlaştırıyordu. Kerem’i eğlendiren tek bir şey vardı o da annesinin ona her gece uyumadan önce okuduğu “Kristof Kolomb’un Gemisi” adlı kitaptı. Kerem bu kitabı annesinden dinlemeden asla uyumazdı ve her dinleyişinde de fark ettiği bir şey vardı o da Kristof Kolomb gibi uzak diyarlara açılmak ve yeni yerler keşfetmek istiyordu ve annesine bir gün kendisi de tıpkı Kristof Kolomb gibi uzak diyarlara açılacağına dair söz verdi. Günler geçti Kerem okula başladı ve her geçen gün annesine daha fazla yük olduğunu hissetti. En son dayanamadı ve okuldan sonra işlere gitmeye başladı. Bunu annesinden sakladı çünkü bu hareketinin annesinin hoşuna gitmeyeceğini en az adı kadar biliyordu bu yüzden annesine okulun çıkış saatleri hakkında yalan söyledi ve bu onu daha da suçlu ve mutsuz hissettirdi. O günlerde Kerem’i yine tek mutlu eden şey o kitaptı ve artık kendisi de okuma bildiği için kendisi okuyabiliyordu. Bir gün okuldan sonra yine işe gitti ve geldiğinde Kerem’in tek dayanağı olan annesi bahçenin ortasında, menekşelerin hemen yanında  hareketsiz bir şekilde yatıyordu. O an Kerem için zaman durmuştu, her şey bitmişti. Ne yapacağını bilememişti. Bir yandan annesinin hareketsiz bedeniyle bakışırken bir yandan da annesinin zar zor aldığı telefondan ambulansı aramaya çalışıyordu. En sonunda ambulans geldi ve annesi hastaneye götürüldü. Kerem’in elinden ağlamak dışında bir şey gelmiyordu. En sonunda doktor geldi ve o haberi verdi. Kerem’in biricik annesi, tek dayanağı, tüm dünyası, kalp krizinden dolayı vefat etmişti. Kerem ne yapacağını bilemiyordu. Gözyaşlarını durduramıyordu. Kerem annesinin ona her gece okuduğu kitabı eline aldı ve gözleri kan çanağına dönene kadar ağladı, ağladı ve ağladı. Günler geçti ve Kerem yetimhaneye verildi çünkü öyle büyük bi acıya rağmen hayata devam etmesi lazımdı. Kerem her gece kendine eskiden annesiyle beraber gülerek ve eğlenerek okuduğu o kitabı ağlayarak okurdu. Kerem için her gün bir aile gelirdi ve onu evlat edinmek isterlerdi ama Kerem hiçbirinin yüzüne bakmazdı ve onların kendisini evlat edinmemesi için elinden gelen her şeyi yapardı. En sonunda bir aile geldi. Nudem ve Muhammed Muhtar çifti. Muhtar çifti çocuğu olmayan, orta yaşlı, zengin bir çiftti. Onlar geldiği gibi Kerem’i görmüşlerdi ve Nudem Hanım onu babasına çok benzetmişti o yüzden Kerem’i evlat edinmeyi çok istiyordu ama Kerem’de bi’ o kadar istemiyordu. Muhtar Çifti Kerem için her gün konuşmaya gelirdi ama asla Kerem’i ikna edemezlerdi. Bir gün yine konuşmak için geldiklerinde işlerinden bahsettiler ve Kerem, Muhammed Bey’in iş olarak gemi kaptanlığı yaptığını öğrenince Kerem’in gözleri fal taşı gibi açılmış, elmas gibi parlamıştı. İşte o an Kerem’in tüm dikkatini ve isteğini toplamışlardı. Her gün gemilerle ilgili konuşurlardı. En sonunda Kerem aileyi kabul etti ve Kerem’i evlat edindiler. Çok mutlulardı. Kerem her hafta üvey babasıyla gemiye binip gezerdi. Annesini ne kadar özlese de bazı şeyleri içinde tutması lazımdı. Kerem derslerine ağırlık vermeye başladı ve her dersten en yüksek notu alıyordu. Günler geçti ve Kerem iyi bir üniversiteye başladı. Norveç’in en iyi üniversitelerinden birinde Gemi İnşaatı Mühendisliği Fakültesi’nde okuyordu. Okuduğu sırada bir yandan yatırım yaparak para bitirirdi. 

En sonunda okulunu başarıyla bitirdi ve hemen kendi gemisini kendi biriktirdiği parayla inşaa etmeye başladı. Gemisini uzun uğraşlardan sonra 7 ay içinde bitirdi ve bu geminin adını “Menekşe” koydu. Artık annesine verdiği sözü tutabilecekti.

(Visited 86 times, 1 visits today)