İŞTE OCEAN’IN BATIŞI
Denizden püsküren top mermileri Mecidiye Tabyasının alt üst etmişti. Mermi yağmuru askerlerimizi, Mehmetçiğimizi açıkta duramaz hale getirmişti. Bunu gören Fehmi Bey askerlere ”Sığınağa koşun!” emrini verdi ancak erlerin büyük bir kısmı sığınağa girer girmez cephaneliğe isabet eden koca bir top onların hepsinin şehit olmasına neden oldu. Geride kalan askerler büyük bir sarsıntıyla sağa sola savruldular. Ancak Edremit’in Çamlık köyünden Mehmet oğlu Seyit yara bile almamıştı, sadece baygındı. Ayıldığı zaman, karşısında tabya arkadaşı Ali’yi buldu. Etrafına baktı ama nafile, etrafında kimseler yoktu. Sadece Ali ve Seyid… Hemen Ali’ye sordu “Arkadaşlar nerede ?”. Ali büyük bir üzüntüyle ve sesi titrer şekilde “Arkadaşlar mertebelerini buldular. 14 şehidimiz 24 yaralımız var. Ayakta sadece sen ve ben kaldık Seyit.” der. Seyit hemen ayağa kalkar ve denize doğru bakar. Düşman gemilerinden alev ve duman püskürüyordur. Tabyanın içinde kullanılabilir sadece 1 top kalmış, gerisi toprakla bütünleşmiştir. Seyit, tabyadaki topa bir de denizdeki gemilere bakar, düşman gemileri kıyıya iyice yaklaşmıştır. Seyit yerdeki mermilerden gözünü alamaz. Adeta mermiler Seyit’e beni namluya sür diye bağırıyordur. Ali’ye “Gel Ali, yardım et de şu topu sırtıma alayım.” der ancak topun asansör kısmı çalışmıyordur. Mermi ancak sırtlanarak namluya sürülebilir. Ali, önce mermiye sonra Seyit’e bakar. ”Kaldıramazsın Seyit.” der. Çünkü o mermi tam 215 okka (275 kilo) geliyordur. Seyit: ”Hele bir deneyeyim.” der. Mermilerin yanına gider, topu güzelce kavrar ancak gres yağına bulanmış mermi ellerinden kayar. O da ellerini toprağa bulayıp kaldırmayı dener ve “La havle vela kuvvete illa billahül aliyyül azim. ” diyerek topu kaldırır. Belinin etrafından döndürerek topu sırtlar. Kemiklerinin çatırtısı duyulur. Boyun damarları bir parmak kalınlığını geçmiştir. Sendeleyerek topu merdivene getirir. Merdivene ayağını güçlükle atar ve topu namluya yerleştirir. Her ikisinin de görevleri farklı olduğundan nişan almakta ve yön tayininde acemilik çekerler. Seyit, düşman gemisine namluyu çevirir. Mesafeyi bilebildiği kadarıyla ayarlar ve besmeleyle topu ateşler. Ancak ilk mermi uzun düşmüştür dolayısıyla boşa gider. Seyit, ikinci mermiyi de arkadaşının yardımıyla namluya sürüp ateşler. Bu da kısa düşmüştür. Ücüncü mermiyi iyi ayarlar, bu mermi en öndeki geminin kıç tarafında ve su kesiminde patlar. Bu gemi “Ocean” idi. Dümensiz kalan gemi geniş yaylar çizerek başıboş sürüklenmeye başlar. Koşar adım yanlarına gelen Batarya Komutanı Hilmi Bey, yanlarında iki Alman subayı olduğu halde takdir dolu gözlerle bakarak: “Sen miydin Seyit ? Vurdun gemiyi!” der. Bu üstün başarısından ötürü Seyit’e sorarlar: “Ne istiyorsun? Dile bizden ne dilersen.” Seyit komutanına döner ve “Komutanım, ben biraz iri yarıyım. 1 tahinle doymuyorum bana 2 tahin verir misiniz ?” Komutan da hemen :”Olur tabii ki” diyor ve aradan 1 hafta ya geçiyor ya geçmiyor. Seyit, komutanın yanına gider ve “Komutanım, arkadaşlarım 1 tahin yerken ben 2 tane yiyemiyorum. Ya onlara da 2 tahin verin ya da bana da 1 verin.” der ve komutanın gözünden bir yaş düşer. Devletin gücü herkese 2 tahin vermeyi karşılayamadığı için Seyit’e de 1 tahin vermek zorunda kalırlar.
Nitekim zaferden sonra ziyarete gelen kumandanların yanında, Seyit Onbaşı’dan bu mermilerden birini bir daha kaldırmasını isterler. Koca Seyit’in o şekilde bir fotoğrafı çekilecek ve muhteşem olay tarihin şanlı sayfalarına fotoğraflı bir şekilde kazılacaktı. Seyit, merminin başına gelir “Ya Allah bismillah.” diyerek mermiyi kavrar ama kaldıramaz. Defalarca tekrarlamasına rağmen 275 kiloluk mermiyi yerinden koparıp omuzlayamaz. Utanır, sıkılır, ter içinde kalır. Koca Seyit öyle mahcup olmuştur ki adeta kumandanların önünde küçülmüştür. Kumandan paşanın “Oğlum, o zaman nasıl kaldırmıştın?” diye sorması üzerine şu anlamlı kelimeler ağzından dökülür “Kumandanım, gavuru bir daha görsem gene kaldırırım.” Fotoğrafı da bir kütüğü yontarak mermi haline getirip siyaha boyarlar ve bu şekilde Seyit’in fotoğrafını çekerler. Kahraman Seyit, Kasım 1939′ da hayatını veremden kaybetmiştir.
Baş komutan Mustafa Kemal Atatürk’le konuşması ise şöyledir:
Mustafa Kemal: Evladım, tek başına nasıl kaldırdın 275 kg mermiyi?
Seyit: İşte, Allah’ın izniyle oldu komutanım. O anda bir çam kütüğü gibi geliverdi.
Mustafa Kemal: Öğrendiğimde göre fakir bir aile çocuğu olduğun halde verilen ikramiyeleri kabul etmemişsin. Bana yalnızca ilave kumanya verin demişsin ve onu da ertesi gün komutanına ”Ben arkadaşlarımın hakkını yiyemem bunu da geri alır mısınız?” demişsin.
Seyit: Komutanım sizin ikram ettiğiniz şu kahve benim için en büyük armağandır.
Mustafa Kemal: O Mermiyi kaldırdığın gibi beni de kaldırabilir misin?
Seyit: Hayır komutanım.
Mustafa Kemal: Niye, ben o mermiden ağır mıyım Seyit?
Seyit: Komutanım, merminin ağırlığı başka sizin ağırlığınız bambaşka. Sizi ben değil dünya bile kaldıramaz.
İşte o zorlu savaş bu kahramanlar sayesinde, o fakirlik içerisinde kazanıldı. NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE …
ETKA ERDOĞMUŞ
Kaynakça :
https://tr.wikipedia.org/wiki/Seyit_Ali_%C3%87abuk
http://www.ataturkinkilaplari.com/cs/48/seyit-onbasi-%E2%80%93-hikayesi—canakkale-savasi-anilari.html