Yıl 1854. Aylardan ağustos ve babamla birlikte dışarı çıkmak için annemden izin almaya çalışıyorduk. Yaşadığımız mahalle oldukça sıkıcı ve insanları da oldukça suratsız. 9 yaşınsa bir oğlan çocuğu olarak bu mahallede doğmuş ve büyümüş olmak benim için pek memnun edici değil. Bu yüzden genellikle sehir merkezinde babamla vakit geçirmeyi çok seviyorum.
Genellikle zamanımı babamla geçiririm çünkü annemin işleri çok yoğun. Annem iki işte çalışıyor ve yüzünü neredeyse göremiyoruz. Babam ise çalışmıyor çünkü ten renginden dolayı kimse onu işe almak istemiyor. Annem ise beyaz ve iş bulması, bu dönemde bir kadın olmasına rağmen, babamınkinden daha kolay. Bu durum babamın suçu olmadığı için annem pek fazla laf edemiyor ancak annemin tüm sorumluluğu yükleniyor olması onu çok yoruyor. Bizimle pek fazla paylaşmasa da iş yerinde şartların kadınlar için çok zor olduğunu babam da ben de biliyoruz. Annemin onca şeye sırf bizim için katlanıyor olması çok cömertçe. Babam her ne kadar anneme destek olmak için minik minik işlerde çalışmaya çabalasa da insanlar çok acımasızca davranıyor. Bir inşaat alanında beyaz olan insanlara günlük 7 dolar yevmiye ve üç adet sandviç verilirken siyah adamlara sadece iki dilim kepek ekmek ve su veriyorlar. Bunun tek bir açıklaması olabilir; önyargı.
Ben doğduğumdan beri ırkların arasın büyük bir psikolojik savaş var. Tüm dünya olarak kocaman bir paradoksun içindeyiz. Beyazlar siyahlara iş vermez, onlara işkence eder veya köle olarak kullanırlar. Siyahların bazıları sadece susar, geriye kalanlar ise saldırır. Sinirli taraflar birbirlerini öldürür ve bu öfkeyi diğer insanlara miras bırakırlar. Daha doğrusu tüm bu önyargıları…
“ Siyahlar pistir, siyahlar canavardır, siyahlar ölmelidir, siyahlar kabadır…” gibi söylemleri duyuyor olmak benim kadar küçük bir çocuk için kırıcı çünkü ben melez bir çocuğum. Bu genleri taşıyorum ve gelecekte de bana ayrımcılık yapılacağını biliyorum. Geleceği tahmin edemeyiz tabii ancak şu an bile babamı böyle görüyor olmak beni çok üzüyor. Babam ise tüm bu olumsuzlukları belli etmemekte oldukça başarılı ancak ben aptal bir çocuk değilim. Şehir merkezine her indiğimizde babamla ayrılmak durumunda kalıyorum. Çünkü halk tuvaletlerini siyahlar kullanamıyor. Evet bu doğru, siyahlar için ayrı bir lavabo var. Oysaki bir ten farkı neyi değiştirir ki?
Ben ise kendi geleceğim adına endişe ediyorum çünkü ben değişsem de insanlar değişmeyebilir. Babama sürekli anlattığım ve ikimizi de hafif bir buruk gülümsemeye iten bir hayalim var. Ben büyüdüğümde büyük bir krallık kuracağım.