Melek adlı köyde annesi ile yaşayan bir çocuktu, kendi bakımına çok özen gösterirdi. Her gün saçını tarar, sabah akşam dişini fırçalar ve haftada dört kez duş alırdı.
Bir gün sokaktan en yakın arkadaşları olan Leyla, Hasan, Ela ve Ömer; Melek’i çağırmaya gitti. Kapıyı çaldılar ama hiç kimse kapıyı açmadı bunun üstüne beş kez daha çaldılar ama yine hiç kimse kapıyı açmadı. Birkaç dakika geçtikten sonra Melek’i eve iki ekmekle gelirken görmüşler ve koşa koşa Melek’in yanına gittiler “Neredeydin, iki saattir kapıyı çalıyoruz açmıyorsun.” dedi Ömer “Durun arkadaşlar, durun ekmek almaya gitmiştim annemde işe gitti, ondan dolayı evde hiç kimse size kapıyı açmadı.” dedi Melek. Melek bu sözü söylediği için arkadaşları rahatladı çünkü arkadaşları Melek’e bir şey olduğunu sanmışlardı.
Daha sonra Leyla kendini tutamadan “Çok önemli bir sorunumuz var.” dedi. Melek normalde bunu hiç önemsemezdi çünkü Melek’i her çağırdıklarında böyle diyorlardı ama bu defa farklıydı çünkü gerçekte kendilerini tutamayıp gülerek söylerlerdi ama bu sefer çok ciddi ve endişeli söylediklerini anladı. Melek evin kapısını açtı, ekmekleri mutfağa koydu, arkadaşlarını içeri aldı ve koltuğa oturup “Hadi hızlıca anlatın, ne olduğunu öğrenmek istiyorum.” dedi. Ela derin bir nefes aldı ve “ Bak Melek, bizi şimdi iyi dinlemeni istiyoruz. Biz tam senin evine gelirken çok küçük bir kalem bulduk, bu kalemin yanında bir de kağıt vardı, kağıtta sadece ‘kur’ yazıyordu ve ‘Alfabeden 25. , 2. ve 17. harflerden bir önce gelen harf’ yazıyordu. Sonra Hasan kalemi aldı, kağıda dokundurdu ve bir geçit açıldı biz de hemen apartmanın sahibi olan Süleyman Ağabey’i görünce ‘Süleyman Ağabey, yardım et, burada bir geçit açıldı, ne yapacağımızı bilmiyoruz?’ dedik. Süleyman Ağabey geldi, ona geçidi gösterdik ama ‘Çocuklar burada hiçbir şey yok ki ayyy pardon siz maceracılık mı oynuyordunuz, pardon.’ dedi birkaç saniye sonra bir çocuk geldi, geçidi görüp “Yok artık bu ne?” dedi ve biz biraz insanları gözlemledik. Yetişkinler geçidi görmediği halde bütün geçen çocuklar gördü ne olduğunu bilmiyoruz.
“İşte sana çok önemli bir konu var dediğimiz şey buydu.” dedi Ela. Melek “Hemen beni o geçidin yanına götürün.” dedi ve derin bir nefes alarak kendinden emin bir şekilde “Geçide giriyoruz.” diye ekledi. Herkes bir ağızdan itiraz etmeye başladı, Melek artık bu sese dayanmayacaktı ondan dolayı “ Yeteeeeeeeeeeeeeeeerrrrrrrr!!” diye bağırdı ve herkes sustu, geçidin yanına gittiler. Melek ilk önce kağıdı ve kalemi alıp alfabeden 25,2 ve 17’den bir önceki harf yazan yeri çözdü, burada aslında alfabenin 25. harfinden önce gelen yani U harfinden önce gelen harfi soruyordu. Melek bu taktiği uygulayarak kelimeyi buldu, kelime “KURTAR” bu kelimeyi ve taktiği arkadaşlarına da anlattı.
Bir kaç dakika sonra Leyla gelip geçidin içine “Hey her kimsen seni kurtarmaya geliyorıfjeovgs…..” dedi yani diyemedi çünkü Melek, Leyla’nın ağzını kapattı. Geçidi anormal bir şekilde “Merak etmeyin, ben buradan her şeyi görüyorum.” dedi ve herkes şaşkın bir şekilde geçide baktı. Bir süre sonra Melek, çok korksa bile “Ben geçide giriyorum, orada kim varsa onu kurtarmaya gidiyorum.” dedi. Herkes çok korksa bile geçidin içinde ne olduğunu çok merak ediyordu. Ondan dolayı hep birlikte sağ adımlarıyla geçide titreyerek girdiler. (Yeni ve güzel bir yer açıldığında ilk sağ adımla girilir oraya… Bu da bir adetmiş öyle öğrendim.)
Melek ve arkadaşları geçide girdiklerinde bir anda düşmeye başladılar. Hepsi bir ağızdan “Aaaaaaaaağğğğağağağağaaaaa!” diye bağırmaya başladılar. Ömer “Yardım edinnnnnnn!” diye bağırmaya çalışırken bir anda suya düştükleri için Ömer son anda bir şey diyemedi. Aslında hepsi ucuz atlattıklarını düşündüler çünkü düşecekleri yerin sert bir yer ya da bir lav olduğunu düşünüyorlardı. En azından biraz bile olsa rahatlamışlardı. Hepsi karayı bulabilmek için yola çıktılar. Hasan karayı buldu ve arkadaşlarına gösterdi, hızlı hızlı yüzmeye başladılar. Karaya gitmeleri resmen yarım saat sürdü, oraya ulaştıklarında bir kapı gördüler, bu kapı yosundandı. Ela hemen atıldı “Hadi girelim.” dedi, Ela tam yosun kapının yanındaydı, Melek de Ela’nın yanına geçti. Daha sonra herkes yosun kapının yanına geçmeye başladı, ve Leyla öne çıkıp kapıyı açtı ve bir de ne görsünler, resmen bir geçidin içinden başka bir geçit daha çıkmıştı.
Hepsi çok mutluyken Melek yeni geçidin içine girmek için hareketlendi. Hasan “Melek duuuurrr!” diye bağırdı. “Sakın bir adım daha atayım deme!” dedi . Melek “ Neden?” Diye sordu “ Çünkü burada bubi tuzakları var. Birazcık etrafınıza bakın.” dedi Hasan ve herkes etrafına baktı . Melek de gördü, tam yürüdüğü yerde bir bubi tuzağı vardı. Melek ve arkadaşları bubi tuzaklarına dikkat ederek yürümeye başladılar. Bir süre sonra mahallelerinin en büyük çocuğu olan Leyla’nın abisi Demir’i gördüler, herkes şaşkın bir suratla Demir Ağabey’e baktı.
İki dakika geçmeden Demir Ağabey konuşmaya başladı “Merhaba çocuklar, evet ben Demir Ağabey’inizim. Size hani “Merak etmeyin, ben buradan her şeyi görüyorum”’ diyen kişi vardı ya işte o bendim, o kağıdı ve kalemi siz bulun diye ortalığa attım, kağıtta yazan yazıları da ben yazdım. Hatta şöyle deyim bu macerayı aslında ben size hazırladım. Bu yaşadıklarınız gerçek değildi, siz sadece hayal gördünüz, ben yalnızca size bir hazırlık yaptım olur ki gerçekten böyle bir şey yaşarsınız diye küçük bir önlemdi bu. Yani şu an gördüğünüz doğa aslında bir hayal. “Peki, o zaman neden bütün çocuklar geçidi gördü de yetişkinler görmedi?” diye soracaksınız. Aslında yetişkinlerin hayal gücü daha az olduğu için yetişkinler görmedi, çocukların ki de tam tersi yani; çocukların hayal güçleri daha gelişmiş olduğu için bunları görebiliyorlar.”
Hepimiz Demir Ağabey’e hayretler içinde baktık, Demir Ağabey de bize gülümsedi ve “Hadi artık bakmayın bana öyle, söyleyeceğim sözleri söyledim, siz de maceranızı yaşadınız ve bitti, gelin çıkalım buradan, kendi dünyamıza gidelim.” dedi. Biz hala şok olmuş bir şekilde bakıyorduk, Demir Ağabey bizi bir boruya götürdü ve “Oturun.” dedi. Biz de oturduk, oturduk demeden bir anda kaymaya başladık hepimiz ‘Aaaaaa!’ diye bağırıyordık. Beklemediğimiz bir anda bir top havuzuna düştük.
Bütün herkesin annesi ve babası gelmişti, bizi alkışlıyorlardı, biz hep birlikte gülmeye başladık. Hemen ayağa kalkıp koşa koşa onlara sarıldık ve eve gittiğimizde bize sorular sormaya başladılar. “Orası nasıldı, neler yaptınız, nasıl geçti?”… Onların en önemli sorusu ‘ORADA ÜŞÜDÜNÜZ MÜ?’ oldu. Biz de çok güldük. Daha sonra herkes evine dağıldı ve annelerimiz ve babalarımız biz bu görevi grup çalışmasıyla başardığımız için hepimize çikolata verdiler, biz de hemen yiyip yattık.