Günlük hayatta birçok farklılaşmalara, değişimlere, olağanüstülüklere istemli veya istemsizce de olsa maruz kalmaktayız. Her konuda olduğu gibi bu tip durumlarda da insandan insana içinde bulunulan durumu kabullenme süreci başkadır. Evet, istemli ya da istemsiz dedik. Ancak istemsizce gelişen durumların adaptasyon sürecine etkisi; önceden kararlaştırılmış, isteyerek değiştirilen şeye göre daha kuvvetlidir. Bunun en belirgin örneklerinden biri de hava olaylarıdır.
Hava şartları, insan yaşamına yön veren ipleri elinde tutmaktadır. İpleri bazen gevşetirken bazen ise kaskatı bir biçimde tutar. İnsanların barındıkları yerler, beslenme şekilleri, giydikleri kıyafetler, enerji kaynakları hatta daha da fazlasının şekillenmesi hava koşullarına göre milyonlarca yıl öncesine dayanmaktadır. Havanın insanda yarattığı bu somut değişikliklerin yanında soyut bir değişime neden olması görünen köyün kılavuz istemediğine örnektir. Peki, havanın yarattığı bu değişimlerin insanlarda oluşturduğu pozitif ve negatif yönler nelerdir?
Kış ayları geldiğinde insanlarda yatışma görülmektedir. Genellikle karın yeri bembeyaz bir çarşaf gibi örttüğü bu aylarda beyazın verdiği sakinlikle insanlar daha nötr olurlar. Karın beyazlığı insanın gözünü alır ve dingin bir ortama ev sahipliği yapar. Soğuk hava şartlarında içini ısıtmak için hep bir arayış içerisinde olan insanlar kendilerini aileleri ve arkadaşlarıyla sohbet ederken bulurlar.
İlkbahar zamanı yağmurlar bir nevi yaşayışın birer parçası olmuşlardır. “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır.” ile başlayan bu dönem insanda kararsızlıklara yol açar. Ardı arkası kesilmeyen yağmur bir anda duruverir ve ardından güneş açar, güneş henüz açmışken dolu bastırır. Böyle böyle geçen bir mart ayından sonra mis gibi kokan hanımelleri, zambaklar, papatyalar… Kuş sesleri, sineklerin ortaya çıkışı baharın habercisidir. Bu dönemde çocuk cıvıltıları adeta birer neşe kaynağı olur. Hafif hafif ısınma ile birlikte insanların yüzünde tebessümler oluşur. Isınan havayla yeşeren ağaçlar ferahlatıcı hisleri de beraberinde getirir.
Geldik haziran, temmuz ve ağustosa. Havalar iyice ısınır. Ortamı toplumu hareketlendiren bir telaş kaplar. Daha enerjik olunan bu dönemde belirli bir sıcaklığa kadar bu enerji kendini pozitif bir şekilde ortaya koyarken bir noktadan sonra iyice artan bu sıcaklık, insan enerjisinin kullanımını agresifleştirmeye başlar. Bu da toplumdaki bireyler arasında çatışmalara yol açabilir.
İşte sonbahar. Sonbahar ayları en karamsar aylardır. Melankoliğin diğer duygulara göre daha baskın olarak yaşandığı zamanlardır. İnsan daha çok evde durmayı yeğler. Eline sıcacık kahvesini alıp camın kenarında bir yandan yağmur sesleri bir yandan da elinde kitabıyla kendini dış dünyaya kapatır. Turuncu ve kahverenginin dominant olduğu bu aylarda ne yazık ki yaprak hışırtılarının senfonisi, depresif havanın önüne geçememektedir.
Yazarlar, şairler, şarkı yazarları bile değişen hava şartlarında farklı eserler vermektedir. Hatta yazacakları konular için uygun ortamı bile beklemektedirler. Güneş ışınlarının alımı ile pozitif duygular, mutluluk doğru orantılıdır. Güneş ışınları melatonin hormonuna etkimektedir. Melatonin hormonu ise serotonini harekete geçirmektedir. Uyku ile de yakından ilgisi olması nedeniyle güneş ışığının azlığı uyku düzeninde bozulmalar meydana getirmektedir. Dolayısıyla da insanda duygu değişikliğine sebep olmaktadır. Bu yüzden olabildiğince çok güneş ışığı almalı eksik kaldığı takdirde de D vitamini takviyesi alınmalıdır.