Uzun zaman olmuştu… Hatta o kadar uzun bir zaman olmuştu ki artık neredeyse arkadaşlarının adını unutacak hale gelmişti. Yaşanılan anılar, atılan kahkahalar, akıllara kazınan anılar… Bunlar hep canlıydı ama eskiyen bir şey vardı o da zamandı. Mert arkadaşlarını görmeyeli yaklaşık üç dört yıl olduğunu fark etti. Bu yıllar çok çabuk geçmiş insanlar yaş almış yerler ve mekanlar değişmişti ama bazı hisler hala ilk günkü gibiydi. Usulca eski okuluna doğru yürüdü Mert. Aynı yüzleri görme umuduyla…
Yokuşun başındaydı okulu. Okullu çocuklar için tatil zamanı olduğu için haliyle üç beş kişi dışında kimse yoktu. Okulun iki girişi vardı. Yokuşun orada olan büyük kapı ve diğer tarafta olan küçük kapı. Usulca büyük kapıyı itti. Bir iki zorlamadan sonra açıldı, okulda hizmetliler ve güvenlik tatil zamanı da çalıştığı için kapı kitlenmemişti. Okulunu çok özlediğini fark etti. Aslında özlediği şey duvarlar, tuğlalar ya da sıralar değildi. Orada yaşanan anılar ve en çok da insanlardı. Geçmişe dair bir takım pişmanlıkları da vardı Mert’in. Keşke bazı insanlarla daha çok vakit geçirsem, onlarla daha çok ilgilensem diye düşünüyordu. Hızlı adımlarla eski sınıfının olduğu kata doğru çıktı. Her köşede bir sürü anı bir sürü yaşanmışlık vardı. Ana kapıdan girdiği için sınıfına ulaşması çok uzun sürmedi. Kapının önüne gelince bütün cesaretini kaybettiğini hissetti. Bunca yıldan sonra o kadar anıyla, sınıfıyla yüzleşebilecek miydi ?
Derin bir nefes aldı ve usulca itti kapıyı. Sıralar ortalama bıraktığı gibiydi ama biraz zımparalanmış ve cila atılmıştı. Eskisinden daha iyiydi kısaca. Kendi sırasını gördü ve yüzünü bir tebessüm aldı istediği okulu kazanmak için emek verdiği masaydı orası. Çözdüğü soruları, sınavlarını hatırladı birden. Onun için zor bir yıl olmuştu ama sonuçta ona faydası olmuştu. Masasının üstüne bırakılmış bir kitap gördü, ne olduğunu anlamak için yaklaştığında çok tanıdık bir kitap olduğunu fark etti. Kitabın üstünde şu yazıyordu “Su Adamı”. Neredeyse bu kitabı okuduğunu unutmuştu. Hevesle hemen sayfalarını karıştırdı ve bir ışık görmesinin ardından çok tanıdık bir yüz ortaya çıktı. Bilge bir adamdı bu aynı kitaplarda anlatıldığı gibi bir yüz ifadesi vardı. Adam ortalama bir elli boylarında olsa neredeyse adamın iki katıydı ama bir geri çekilme ihtiyacı hissetti. Eskiden de hep uzundu zaten ama yılların geçmesiyle iyice bir uzamıştı. Ancak adamın yanında irkilmişti hiç bir şey diyemeden adam konuşmaya başladı. “Evlat benim kim olduğumu merak ettiğini biliyorum ama şu an bunun bir önemi yok, bu hayatta dostluk en önemli erdemlerden biridir, dostlarına sahip çık. Onların kıymetini bil yoksa bir gün senin onlara ihtiyacın olduğunda ya da sesini duymak istediğinde bıraktığın yerde onları bulamaz ve böyle boş odalarda tek başına kalırsın arkadaşlıklar bu hayatta çok önemlidir hele ki maziden getirdiğin dostluklar.”
Bu sözler Mert’i gerçekten derinden etkiledi ama ne yapacağını bilmiyordu. İçini tarifsiz bir pişmanlık ve acıyla karışık bir his kapladı ama o da farkındaydı iş işten geçmişti. Ona ulaşmaya çalışan arkadaşlarına hep soğuk cevaplar vermişti ve şu an nasıl tepki vereceklerini bilmiyordu. Ya onun onlara davrandığı gibi soğuk davranırsa diye içi içini yedi. İhtiyarın ne demek istediğini bu hisleriyle birlikte çok iyi anladı. İhtimali çok düşüktü ama acaba şansını denese maziden getirdiği dostluklarını kurtarabilir miydi?