Mayalara Açılan Kapı

Marekeş’in büyüsüne o kadar çok kapılmıştım ki zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. Uçağın kalkmasına on beş dakika kala umarsızca Fas’ın destansı sokaklarından geçerek havaalanına doğru koşmaya başladım. Bir gözüm olaki taksi geçerse diye yoldaydı ama aklım hâlâ yanından geçtiğim seyyar satıcıların, maymun oynatıcılarının ve kına yakan kadınların yanındaydı. Havaalanının kapısından girdiğimde değişik bir aksanla adımı anons ediyorlardı. Bunu duyunca daha da panik olup hızımı artırdım, aradan beş dakika geçmemişti ki ben uçaktaydım. Koltuğuma oturup soluklandım ve bilgisayarımı açıp Miami’de gezeceğim yerlerin listesine tekrar göz attım.

O kadar yorulmuştum ki ancak yapılan anonsun sesine uyanabildim. Ingilizce denildiği için yari uyku sersemi bir şekilde ne dendiğini tam anlayamadım. Fakat ikinci tekrarında yapılan anonsla irkildim ve duyduklarıma inanamadım! Tam olarak Bermuda Şeytan Üçgeni’nin üzerindeydik. Kaptan, aslında rotamızda olmadığını ama rüzgarın bizi buraya çektiğini ve panik olmamamız gerektiğini tekrarlayıp duruyordu. Fakat uçup giden, hortuma karışan motoru gördükten sonra panik olmamak elde değildi. Uçak sert bir şekilde düşüşe geçti. Üç dakika sonra hepimiz sular altındaydık. Acil kapısının açılması sayesinde uçak su almadan dışarı çıkabildim yanımda da benimle aynı yaşlarda görünen bir kadını kurtarabildim. Suyun üstüne çıktığımızda hortumdan hiçbir eser yoktu. Beraber kıyıya doğru yüzdük, kadın bana teşekkür ettikten sonra birbirimizle tanıştık , adının Sıla olduğunu öğrendim. Sonrasında neler olduğunu anlamak içi etrafa bakmaya karar verdik. Küçük bir kasabayı andıran yere girdiğimizde üstümüzdeki modern kıyafetler çok dikkat çektiği için bir tüccardan kıyafet almaya gittik. O anda Sıla bir aydınlanma yaşamış olacak ki gözleri fal taşı gibi açıldı. Bunlar Maya Uygarlığı’ na ait kıyafetler diye bağırdı. Sonradan öğrendim ki meğerse kendisi bir arkeologmuş. O heyecanla, kıyafetler karşılığında küpemin tekini verip dışarı fırladık. Sıla hemen Maya Pramitleri’ni görmek için kasabanın öbür tarafına koştu, ben de onu takip ettim. Günümüzde sadece taş yığını olan piramitler bu zamanda yeşilliklerle süslenmiş görkemli yapılardı. İçlerine girmeden önce etraflarında dolaşmaya karar verdik. Biz onların büyüsüne kapılmışken birden borazan sesini andıran bir ses duyduk. O anda arkamızdan üç Maya askeri gelip bizi yakaladı ve bizi sürükleyerek piramitlerin içine götürdüler. İçeride taht odasını andıran bir yer vardı ve tam karşıda Maya Kralı Pakal oturuyordu. Askerlerin aksine bizi gördüğüne çok memnun olmuş bir tavrı vardı. Eliyle bir işaret yaptı ve bizim gibi modern görünen biri daha geldi. Bize kralın dediklerini çevirerek söylemeye başladı: ” Kıymetli dostlarım, Maya Krallığı’na gelmenizden büyük onur duyuyorum. Hangi mesleklerle ilgilendiğiniz benim için büyük önem arz etmektedir. Sizleri ona göre işlerde görevlendirmek isterim” dedi. Biz önce neye uğradığımıza şaşırdık fakat sonra çeviriyi yapan adam acele etmemiz gerektiğini deyince benim mimar olduğumu Sıla’nın da arkeolog olduğunu söyleyiverdim. Kral dediklerimize sevinmiş olacak ki bize meşrubat ikram etti ve bizi modern adamla beraber gönderdi.

Bir saat boyunca hiçbir şey yapmadan durduk ve o adam da bize hiçbir şey demedi. Sonrasında etraftaki Mayalılar gidince bize bütün gizemi anlattı. Ögrendiğimize göre Bermuda Şeytan Üçgeni’ne giren bütün uçaklar Maya Dönemi’ne ışınlanıyormuş ve Maya Kralı gelen insanların hepsini kendi krallığında işçi olarak çalıştırıyormuş. Meğerse o piramitler, heykeller ve daha birçok yapı günümüz mimarlarının ve mühendislerinin ürünüymüş. Böylece Mayaların günümüzde çözülemeyen gizemi aydınlanmış oldu ve bütün sır açığa çıktı.

(Visited 36 times, 1 visits today)