Yıllardır aynı mahallede yaşıyorum. Hayatım hep aynı devam eder, her gün aynı yollardan yürürüm. Sakinliğin hakim olduğu, güneşin doğuşunu izleyebildiğiniz, şehrin gürültüsünden uzakta… Şu sıralar aynı sakinliği hissedemiyorum, olmuyor. Kuşların cıvıltısı cezbetmiyor artık. Şafağın verdiği keyif geçmişte kaldı. Bunların bir nedeni var tabii ki, hayattaki her şeyin olduğu gibi. Nedenini size şöyle açıklayayım:
Her zaman yürüdüğüm yollardan okula gitmek için tekrar yürümeye başladım. Biraz erken çıkmıştım bu sefer, 20 dakika kadar. Güneş o güzel yüzünü yeni yeni gösteriyor, sokaklar ıssız. Biraz uzakta bir çocuk silüeti belirdi. 10 yaşında gibi gösteriyordu. Yakınlaştıkça çocuğun kaldırıma köpek maması koyduğunu ve boşluğa “Hadi afiyet olsun” dediğini duydum. Şaşırmıştım tabii, birisi neden boşlukla konuşsun ki? Neyse ya çocuktur yapar, dedim içimden. İyice yakınlaştım ve her zaman geçtiğim yaya geçidinden geçerken çocuk bana bir anda “Sakın bir adım daha atma! Görmüyor musun, Mavi Nokta’yı ezecektin!” dedi. Yere baktım, mavi bir nokta yoktu. Çocuk tekrardan boşluğa “Buraya gel” dedi ama bana dememişti. Çocuğun ne yaptığını merak etmiş ve anlam verememiş olmama rağmen okula geç kalmamak için yoluma aklımda kalan soru işaretleriyle yürümeye devam ettim.
Arkadaşlarımla bu konuyu paylaştım, onlar çocuğu tanıdıklarını, her sabah aynı saatte aynı şeyi o yaya geçidinden geçen herkese yaptığını öğrendim. Nedenini sorduğumda kimsenin bilmediğini, sanırım çocuğun akli dengesinin yerinde olmadığını söylediler. Bu cevap beni tatmin etmemişti. İnsanlar neden bu kadar duyarsız, dedim kendi kendime.
Bir sonraki sabah biraz daha erken çıkıp çocuğun gelmesini bekledim. Yine aynı saatte geldi, mamayı koydu ve boşlukla konuşmaya başladı. Yaya geçidinden geçmeye çalıştığımda “Heey! Mavi Noktayı nasıl görmüyorsun, yine üstüne basacaktın!” dedi. Yerde mavi nokta olmadığını tekrar kontrol ettikten sonra çocuğun yanına gidip “Buraya neden mama koyuyorsun” dedim. Mavi Nokta için, dedi. Mavi Nokta’yı hala çözememiştim. “Mavi Nokta ne? Bir leke mi?” dedim. Hayır! O benim köpeğim, diye bir karşılık aldım. Nasıl yani, ama sen boşlukla konuşuyorsun? dedim. Benim kalbimdeki boşluk bundan çok daha büyük, dedi. Bu kadar küçük yaştaki bir çocuktan böyle bir cevap almayı beklemiyordum. Biraz afalladım, sonra konuşmaya devam ettim: “Kalbindeki böylesine bir boşluk neden var peki” dedim. “Mavi Nokta yüzünden, onu bir daha göremeyeceğim. Ama hala yaşıyormuş gibi davranmak iyi hissettiriyor” dedi. “Mavi Nokta kimdi?” dedim. Köpeğim, dedi. Taşlar yavaş yavaş yerlerine oturuyordu. “Peki Mavi Nokta’ya n’oldu?” dedim ve cevabı yüreğimi parçaladı: Mavi Nokta benim sokakta baktığım köpeğimdi. Onu çok severdim. Ama o beni bıraktı. Karşıdan karşıya mamasını yemeye gelirken bir araba çarptı ona. Tam yaya geçidinde oldu bu olay. Öylece yığılıp kaldı. Yanına gittiğimde artık çok geçti. Mavi Nokta gözümün önünde bana veda etmişti. Arabaysa basıp gitmişti. Kucağıma alıp zor da olsa kenara getirmeyi başarmıştım. Gözyaşlarım döküldü o güzel yüzüne.
Bunları söyledikten sonra o da ben de ağlamaya başladık. Böyle bir hikayeyi tahmin etmemiştim. Küçük bir çocuğun böyle bir çocukluk travması yaşamaması gerekiyor. Hiçbir çocuk bunu hak etmiyor. Adının Ömer olduğunu söyleyip “Hadi sen de sev, bak tüyleri ne kadar yumuşak” dedi. Ve beraber boşluğu yani mavi noktayı sevmeye başladık.
Mavi Nokta seni çok seviyoruz.
Sevgiler, Derin ve Ömer.