Yaşam, çoğu zaman bir ”kendini bulma yolculuğu” olarak tanımlanmıştır. Seni anlatan birkaç sıradan sıfat, herkesin sana onunla seslendiği adın, kendini yepyeni bir arkadaşa tanıtırken sarf ettiğin tüm o cümlelerden farklıdır kim olduğun. ”Kimim ben?” sorusu insani ruhen huzursuz eden, beyni belirlenemeyen zaman zarfı boyunca düşünmeye iten ve çoğu zaman en sonunda pes ettiren sinir bozucu bir kalıp olmasının dışında, birçok insanın bunun üzerinde düşünmemesi sonucu yaşamlarını biraz önce bahsettiğim türden bir yolculuğa başlayamadan sonlandırmalarına da neden olabilir. Kendini bulma mümkün müdür bilmem ama kendini arama sivri taşlar ayaklarına batarken dik mi dik bir tepeye tırmanmaktan farksızdır. Gerçek acıdır belki ama gerçeğe yolculuk daha çok acıtır.
Tam da bu yüzden çevremizde kim olduğunu bilen, kendisi gibi, olduğu gibi olan pek az insan vardır. Kendi gibi olma sorumluluğunu sırtında bir yük gibi taşımak istemezler bu insanlar ve bir gün omuzlarına nasılsa bindirilecek olan bu yükten köşe bucak kaçarlar. Oscar Wilde bunu ”İnsan kendi kimliğiyle konuşurken pek az kendisi gibidir, ona bir maske verilirse gerçeği anlatır ancak.” sözleriyle açıklamıştır. Şu noktada ona katılmayalım da ne yapalım?
Bu yük -sorumluluk- sadece sıradan insanların değil, gözlerimiz kocaman açılırken ağzımızın da ona uyum sağladığı sırada izlediğimiz aksiyon, kahramanlık, doğa üstü güçleri anlatan o filmlerin karakterlerinin problemi olarak da karşımıza çıkar. Gözlerinizi kapatıp bu tür filmleri, kitapları, çizgi romanları tekrar hatırlamaya çalıştığınızda fark edeceksiniz ki, ana kahraman çoğu zaman tüm o hayranlık yaratan davranışlarını bir maskenin, kapüşonun ya da kostümün altında iken gerçekleştirir. Bu aslında toplumda, normal yaşamda dışlanmak, pohpohlanmak ya da diğer herhangi birinden ayrı tutulmak istememeleri olarak değerlendirilse de aynı zamanda o maskenin altındayken kendileri olmayışının, yaptıklarından sorumlu tutulmayacağı düşüncesinin verdiği rahatlık arzusunun da büyük bir etkisi vardır. Kahramanlar her ne kadar o maskenin altındayken, kendilerini bir kenara bıraktıklarını düşünseler de aslında kendilerine en yakın oldukları ve kendilerini en iyi bildikleri zamanı ve anı yaşarlar. Bunun sebebi de kendilerinden korkmalarını ve kendileri olmanın sorumluluğunu engelleyen o harika maskeleridir.
Her ne kadar bu örnek, soyut ve hatta aşırı olsa da bu maskenin metaforik anlamda kullanımı ile örnek günümüze, yaşamımıza cuk oturur. Çoğu insanın kendi olmasının, gerçeğe yaklaşmasının ve gerçekleri çevresine, özellikle de kendisine anlatmasının ancak onu kendinden koruyan, saklayan bir ”maske” ile mümkün olması ne acı! Kendini bilmenin, kendin olmanın; kendinden korkmadan gerçekleşmesi ile asıl cesaret ortaya çıkmaz mı? Kişi kendini gösterdiğinde ama hala diğer insanlar gibi muamele görmek istediğinde yükü taşımaya gerçekten hazır mıdır? Maskesiz de ben ‘ben’ olabilir miyim ya da beni ben yapan sadece maskem midir?
Tüm bu sorulara cevap arıyorsanız yolculuğa çoktan çıkmışsınız demektir. Cevaplarınızın adımlarınız, maskelerinizin gerçekleriniz, kendinizin yalnızca ‘siz’ olduğu bu yolda, tüm kahramanlara iyi yolculuklar dilerim!