Ve alarmın o garip ve rahatsız edici sesiyle uyanmak zorunda kaldım. Sabah altıda uyanmak büyük bir işkence de olsa bu benim kendi seçimim. Kalktım spor kıyafetlerimi giyip evden çıktım yavaş yavaş yürümeye başladım. Mevsim şu an sonbaharın ortalarında. Bazı insanlar sonbaharın iç karatıcı olduğunu düşünür. Ama benim en sevdiğim mevsim sonbahar. Çünkü kış değil çok üşümüyorsun ama yaz da değil terlemiyorsun. İlkbahara da böyle diyen çok oluyor ama hayır asıl ilkbahar iç karatıcı. Aslında bu benim için bir bahane. Çünkü ömrümün sonuna kadar unutamayacağım ve her hatırladığımda gözlerimi dolduran, içimi daraltan anıyı iki sene önce güzel bir ilkbahar gününde yaşadım. Ve yine aklıma geldi gözlerim doldu, kalbim sıkıştı olduğum yerde kala kaldım. Ne zaman aklıma gelse böyle oluyorum. Gariptir ki böyle anlarda tekrar hatırlamak iyi geliyor.
Dediğim gibi bir ilkbahar sabahı, altıda uyandım o gün içimde garip bir his vardı neden olduğunu hiç anlamamıştım. On sekiz yaşımdan beri rutinim olan sabah yürüyüşü için evden çıktım. Yürümek iyi gelir sanıyordum ama hiçbir etkisi olmadı. Olur böyle şeyler deyip hiç umursamadım. Eve gider gitmez duşa girdim. Duştan çıkınca kalem eteğimi ve yeni aldığım beyaz gömleği giymiştim. Biz arabulucuların resmi giyinmesi tercih edilir çünkü bu insanların bilinçaltında karşısındaki insanı ciddiye almasını sağlar ve bu bizim işimizde çok önemli bir avantajdır. Kahve makinasını çalıştırdıktan sonra o gün ki vakalara bir göz gezdirdim. Kendi kendime o gün çok yorulacağımı söylemiştim.
Genellikle arabulucular ya olay anında suçluyu durdurmaya ya da suçluların teslim olmasına yardımcı olurlar. Bazen yakalanmış suçluların psikolojik durumlarıyla ilgili de araştırma yapar ve bu suçlularla iletişime geçerler. O gün bundan 4 tane yapmak zorundaydım. Çantamı ve dosyalarımı alıp evden çıktım. Arabaya binip ofise vardığımda polis memurlarına selam verip odama geçtim. Öğlen molası geldiğinde çoktan iki tane vakayı bitirmiştim bu kadar hızlı yapabileceğimi düşünmemiştim. Ofis neredeyse boşalmıştı kalanlarda ise bir acele vardı herkesin yemeğe çıktığını diğerlerininse hızlıca işlerini bitirip yemeğe gitmek istediklerini sandım. Dosyalarımı ofisime bıraktıktan sonra kapıya yöneldim yemek yemek istiyordum. Tam ofisin kapısını kapatırken masamın üstündeki telefonum çaldı. Ahh diye feryat ettim. Acıkmıştım yemeğe gitmek istiyordum ama belki önemli bir şeydir “ buyurun nasıl yardımcı olabilirim” diye açtım telefonu. “Eda Hanım iş bankası Kadıköy şubesinde soygun var size burada ihtiyacımız var lütfen hızlıca buraya gelin” dedi baş komiserimiz. Hiçbir eşyamı almadan hemen odadan çıkıtım. Kapının önünde beni bekleyen bir araç vardı hızlıca bindim ve arabadaki polis memurundan bana olanları anlatmasını istedim. Öğrendiğim bilgilere göre soyguncular iki kişilermiş, içeride rehinler olduğu için çatışma başlatılamıyormuş. Olay yerine vardığımızda herkesin yemekte değil burada olduğunu öğrenmiş oldum, neredeyse on beş tane polis arabası vardı. Hızlıca baş komiserin yanına gittim. “Hoş geldin, şu anda sana çok ihtiyacımız var rehineler oradan sağ salim çıkmalı ”dedi ve megafonu bana uzattı. Megafonu elime aldım ve konuşmaya başladım. ” Ben Eda Karan hiçbir tutuklama yetkim yoktur buraya sadece iş birliği için geldim eğer beni içeri alırsanız size yardım edebilirim” dedim. Arkadan gelen binlerce insanın sesi ve onları zapt etmeye çalışan memurların sesleriyle ve en fazlada spikerlerin sesleriyle asla dikkatimi toplayamıyordum. Tabi ki teklifimi kabul etmediler. “Buradan yakalanmadan çıkma ihtimaliniz sizce ne? diye sordum. “Bakın şu an burada yaklaşık altmış polis memuru var buradan yakalanmadan ya da yaralanmadan çıkmanız neredeyse imkansız ama benimle bir anlaşma yaparsanız size yardımcı olabilirim” dedim. Hiçbir hareket veya işaret yoktu derin bir nefes aldım de devam ettim “Diyelim ki buradan sağ salim çıktınız ve kaçmayı başardınız ailelerini özlemeyecek misiniz ve ya yakalandınız o zaman ne yapacaksınız uzun yıllar boyunca ne anneniz ne babamızı ablanızı ,ağabeyiniz göremeyeceksiniz” dedim. “ Eğer şuanda teslim olup rehineleri bırakırsanız cezanızın en aza indirilmesi için elimden geleni yapıcam karar vermek için 3 dakikanız var” dedim eğer üç dakika içinde çıkmazlarsa çatışma başlayacaktı ve herkes biliyorlar diki hiç şansları yoktu. Tam 2 dakika 15 saniye sonra kapılar açıldı ve rehineler serbest bırakıldı onların peşinden iki kişi çıktı simsiyah giyinmişleridir yüzlerinde maske vardı. Polisler hemen başlarına gittiler ve onları kelepçelediler maskelerini yüzlerinden çıkarıp bir kenara attılar.
O an hayatımda ölmek istediğim tek andı hemen merdivenlerde diz çökmüş elleri kelepçeli iki adama doğru koştum daha iyi görmek istiyordum gerçekten karşımda duran benim kardeşim miydi? Yanına diz çöktüm ne yapıyorsun sen burada diye sordum neden yerdesin, neden ellerin kelepçeli ,sen suçlu değildin, nasıl buradasın sen bankaları sevmezsin diye binlerce cevaplarını adım gibi bildiğim soruları sordum. “Özür dilerim abla ”dedi duyduğum cümleyle gözümden bir damla yaş aktı . Memurlar onu götürürken arkasından gidiyordum. O suçlu değil diye dolanıyordum etrafta herkes bana acıyla bakıyordu. Onlar için elimden geleni yaptım aramadığım avukat, savcı, hâkim tanıdığım tanımadığım herkesi aradım ama herkes çırpınışlarımın boşa olduğunu söylüyordu ben bunu zaten biliyordum sadece kardeşimin böyle bir şey yaptığına inanmak istemiyordum.
Kaçınılmaz son şuan ikisi de hapiste. Neden böyle bir şey yaptığı hakkında kimsenin bir fikri yok. Onunla görüşmüyoruz daha doğrusu görüşemiyoruz. İki sene önce başıma bunların geleceğini bilseydim o telefonu hiç açmazdım ama kimi kandırıyorum ki elbette öğrenecektim. Bazen pişmanlık duymak sadece içimizi daraltır ve kendimizi suçlu hissetmemize sebep olur ama insanlar kendi karalarıyla kendi yollarını belirlerler bu kararlar iyi veya kötü olabilir o yüzden yaşadığımız hayat bizim kendi seçimimizdir.