Masallara Takılı Kalmış Adam

Her insan; bir insanı sevmenin, bir insan tarafından sevilmenin o gurur okşayıcı, sarhoş eden hissini hayatında arar. Hatta bazılarımız filmlerde, dizilerde ve kitaplarda aşkı bulduğunu söyleyen insanların o masalsı hikayelerinden öyle çok etkilenmişizdir ki o romantik ve tamamen senin benim gibi yazarlardan kurgusal olarak çıkarılmış sahnelerdeki gibi hayatımızın aşkı ile karşılaşacağımız gerçeği ile her sokakta, otobüste, kafede o diğer yarımızı ararız. Bu kadar kinayeli konuştuğuma bakmayın, ben de mutluluğu başkasında arayan ve edebi aşk romanlarının kölesi olmuş bir adamdım. Okuduğum romanlar sayesinde de öyle eski kafalı oldum ve aynı o sayfalara yazıldığı gibi bir insan aradım hayatımda. Bu arayışım bir buzdağına çarptığındaysa yıllardır hissettiğim o tarif edilemez boşluk, o eksiklik kapanmış ve ilk defa vücudum tam anlamıyla bir bütün olmuştu.

Ekim ayının o yaz aylarını geride bırakıp hayatın gerçeklerine dönmemiz gerektiğini hatırlatan, yüzümüze yüzümüze çarpan ve hayatın acelesinden yorulmuş milyonlarca insanda sadece sinir yapan o rüzgarlı soğuk havası ben de hep tatlı bir hüzün bırakmıştır. Çünkü yeni yıla değil yeni bir ekim ayına yeni bir insan olarak girmenin daha doğru olduğunu düşünmüşümdür hep. Oturup saatlerce acaba hayat karşıma daha ne çıkaracak sorusunu yeni yılın ilk günü değil de ekim ayının ilk günü yapmaktan hoşlanırdım. Acaba bu kış bana ne getirecek? Acaba bu kış mutlu olacak mıyım? Bu tarz soruların kafamda dönüp dolaştığı bir ekim ayının ilk günüydü bugün de. Ancak bu yıl kendime sorduğum sorularım daha keskindi. Acaba Afra’yla bana ne olacak? Beni üzecek mi? O da beni düşünüyor mudur şu an? Tek özne ve milyonlarca soru kafamdaki dönüp duran tilkilerin kuyruklarında asılı ve tilkilerim bu sene kesinlikle peşimi bırakmıyordu. Gerçi şikayetçi de değildim. Yıllardır istediğim o naif ve tutkulu aynı eski dönemleri andıran bir ilişkim vardı. Sanki her şey o romanlardan fırlamış gibiydi. Bir insan daha ne isteyebilirdi ki değil mi? Böylesine değerli birini bulmak da zor olduğundan kendimi şanslı hissediyordum. Bu sene güzel olacaktı. Bunu ekimin ilk gününden hissedebiliyordum.

Kafamdaki tüm bu soruları bir köşeye atıp daha sonra cevaplamak üzere onları yalnız bıraktım. Çocukluk arkadaşım Berk beni bir kafede oturmaya çağırmıştı. Daha sonra da Afra ile güzel bir yemek yemeğe gidecektik. Yemekten 2-3 saat öncesinden Berk ile buluştum ve kahvelerimiz elimizde kendimizi kafenin en scak köşelerinden birine attık. Uzun zamandır görüşemediğimiz için Berk bana hayatında olup bitenleri anlatmaya başladı. Daha sonrasında bir telefon geldi ve ona bakmak için dışarı çıktı Berk. O giderken de kardeşim diye saydığım bu insan için de aynı Afra’da hissettiğim gibi şanslı hissetmem gerektiğini fark ettim. Birçok şeyi birlikte yaptığım bu insana kesinlikle büyük bir teşekkür borçluydum, bu yüzden masaya gelince ona bu memnuniyetimi belli etmeye karar verdim.

Berk masaya geri döndüğünde yüzünde bir tuhaflık vardı. Beti benzi solmuştu ve ne zaman streslense yaptığı gibi elini sürekli kafasında gezdirip duruyordu. Ben de ne olduğunu sordum. ‘Yok bir şey ya annem temizlik yaparken düşmüş de ama bir şeyi yokmuş.’ diye cevap verdi ve kaldığı yerden anlatmaya devam etti. Berk çok neşeli ve çılgın bir tipti benim aksime bu yüzden anlatacağı çok şey oluyordu genelde. Ben de onu dinlemeye devam ettim.

Yaklaşık bir saat geçmişti biz kafeye oturalı. Berk ise hala heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyor bense onu dinliyor, gülüyor ve güzel vakit geçiriyordum. Daha sonra telefonum çalmaya başladı. Arayan Afra’ydı. Tam elimi telefona götürüyordum ki Berk ‘Sakın o telefonu açma!’ diye bağırdı. Ne olduğunu anlamadığımdan afallamış bir surat ifadesi ile ona baktım.’ Asıl heyecanlı kısım şu an geliyor sonra konuşursunuz. Zaten hep birliktesiniz, lütfen.’ diye sayıklamaya başlayınca da Berk’in mızmızlanmasına dayanamadım ve telefonun sesini kısıp onu dinlemeye koyuldum. Ama bu sefer de Afra mesaj üstüne mesaj atmaya başlayıp telefonu açmamı söyleyince Berk’in çocukça hareketlerini görmezden gelmeye çalışarak telefonumu alıp dışarı çıktım. Afra tekrar aradı ben de telefonu açtım. Sesi çok boğuk geliyordu. Daha sonra boğuk sesi hıçkırıklara dönünce ne yapacağımı şaşırır bir vaziyette Afra’ya seslenmeye çalışıyordum. Ama o, o kadar güçlü ağlıyordu ki sesim zar zor gidiyordu. En sonunda hafiften sakinleştirmeyi başardım ve bana ne olduğunu söylemesini istedim. Ellerim titriyordu ancak en sonunda Afra’yı konuşturabilmeyi başarmıştım. ‘Kemal. Bak seni ne kadar sevdiğimi bilmeni istiyorum. Ama. Ama ben bir hata yaptım.’ dedi, derin bir nefes aldı ve ağzından şu kelimeler çıktı.: ‘ Ben-ben seni aldattım. ‘.

Hayatta bazı anlar vardır. Büyüdüğünüzü hissedersiniz. Bu anlar size öyle sert bir kaya gibi çarpar ki aslında yerde kanlar içinde yatıyor olmanız gerekirken siz dimdik ayakta durursunuz. Çünkü bazı anlarda hayat hayalperestleri, masallarla yaşayanları ve aptal aşıkları tek bir yumruk darbesiyle yere indirir. Sizin içinizde ise artık bir bıçağın üzerinde yürüyen tilkileriniz kalır. Çünkü hayat ne bir film ne bir kitap ne de bir masaldır. Hayat insanlara masalsı gözüken anıları sadece onlardan geri almak için verir ki biz insanoğlu içimizde boşluk sandığımız şeyi başkalarıyla değil de gerçeğin soğuk duvarıyla örmemiz gerektiğini kavrayalım. Ama aslında buna hak vermiyor da değilim. Sonuçta hangimiz annemizden azar işitmeden elimizden o şekeri bıraktık ki? Böylelikle de hayattan ya da kendimizden darbe alarak bugün ki kişiliğimize ulaşmış olduk. Ve ben kendi mutluluğumu artık başkasında değil kendimde aradığımdan, içimdeki boşluğu artık gerçek olmayacak hayallerle doldurmayı bıraktığımdan kendimi bu dünyadaki en şanslı insan hissediyorum.

(Visited 42 times, 1 visits today)