Merhaba, benim adım Ahmet. On yaşındayım. Bugün çok heyecanlıyım çünkü tatile gideceğiz, hem de uçakla! Şuan havalimanındayız. Babam uçağa binmemiz için gereken işlemleri yapıyor, ben de annemle koltukta oturuyorum ve çok sıkıldım. Bekledim, yine bekledim ve babamın sesini duydum: “Haydi kalkın, gidiyoruz.” Kalktım,kalbim küt küt atıyordu. Uçağın nasıl bir yer olduğunu çok merak ediyordum.
Uçağa bindik ve yerimize oturduk. Ne kadar sürer diye düşündüm ve sordum: — Baba,ne kadar sürer? — Yaklaşık üç saat. — Ama çok uzun! — Ama sabretmen gerekiyor oğlum. — Peki baba.
Arkama yaslandım ve düşündüm: “Acaba bu sürede ne yapabilirim?”
Bir süre sonra kendimi bir odada buldum. Karşımda bir tüp vardı. Yanına gittim, bir kapısı vardı. Kapısında bir anahtar vardı. Açtım ve beni içine çekti: — Aaaa! Yapay bir ses geldi: — Zaman makinesinin içindesin, gitmek istediğin yılı gir. Bir dakika, zaman makinesi mi? — Evet, zaman makinesi, yılı gir.
Önümde bir klavye vardı. Düşündüm, acaba hangi yıl? Düşündüm ve iki bin yüz yazdım. Bu yılı seçmemin nedeni hep geleceği merak etmiştim. Bir süre sonra etraf sanki deprem oluyor gibi sarsılmaya başladı. Başım dönüyordu. Bir ses duydum: “Yolculuk bitmiştir.” Zaman makinesi durdu. Kapı açıldı. Çıktım ve arkama baktığımda zaman makinesi kaybolmuştu. Etrafıma bakındım. Herkes bir binaya akın ediyordu. Binanın tepesinden kapsüller çıkıyordu. Birine sordum: — Ne oluyor? — Tatile gideceğiz. — Kapsüllerle mi? — Roket göndermekten daha basit. — Nasıl yani? — Mars’ta.
Gelecekte olduğum aklıma geldi. Mars’ı merak ettim ve bir bilet aldım. Kapsüle bindim. Kapılar kapandı ve kapsül havalandı.
Mars’a yaklaşmıştım. Kapsül iniyordu, derken yerde bir kapak açıldı. Deliğin içine girdik. İnerken kapsül yükselmeye başladı. Bir süre sonra kapsül bir makinenin yanında durdu.”Biletinizi gösterin.” Gösterdim. Sonra yine bir kapak açıldı ve kapsül yukarıya çıktı. Sonra kapsül iniş yaptı. Kapılar açıldı ve indim. Nerede kalacağım diye düşündüm, biletime baktım ve bir otel adı yazdığını gördüm. Adı Mars Oteli idi. İleride bir tabela vardı. Üzerinde ise bilette yazan otelin adı yazıyordu. Tabelanın gösterdiği yöne doğru gittim. Bir süre sonra karşımda oteli gördüm. Otele girdim. Bir görevli biletimi istedi. Gösterdim ve o da odamı gösterdi. Otuz sekiz numaralı odaymış. Girdiğimde valizimin olmadığını fark ettim. Biraz hayıflandım. Oda küçük bir odaymış. İleride bir koltuk gördüm ve koltuğa doğru koştum. Çok yorulmuştum. Neredeyse akşam olmuştu. Koltuğa oturdum ve aklıma bir soru takıldı: “Acaba normal zamana nasıl geri döneceğim?” Bir anda koltuktan bir kağıt parçası çıktı. Üzerinde “Zaman makinesini bulmak için kağıdın arkasına bak.” yazıyordu. Baktım, bir harita vardı. Otelin arkasını gösteriyordu. Oraya gittim. Bir kağıt vardı. Üzerinde “Zaman makinesinin anahtarını bulursan zaman makinesi odana gelir.” yazıyordu. Otelin kapısına doğru yürürken düşündüm. Tam içeri girecektim ki bir çukura düştüm. Çok derin değildi, zıplayarak çıkabilirdim. Zıpladım, tam tekrar zıplayacaktım ki kafama bir şey düştü. Kafam acıdı. O ne diye baktım, anahtardı! Tekrar zıpladım ve çıktım. Odama koştum.
Odamda zaman makinesi vardı. İçine girdim, bu sefer hangi zamana gideceğimi biliyordu. Yine etraf sarsılmaya başladı.
Gözümü açtım ve kendimi uçaktaki koltuğumda buldum. Annem,
—Sonunda uyandın, dedi.
—Ne yani bu bir rüya mıydı?
—Ne?
Anneme rüyamı anlattım, annem güldü. Sonra,
—Merak etme, Mars’ta olmasa da sonuçta yine tatile gidiyoruz.
Neyse sonuçta yine tatile gidiyoruz. Hem aslında Mars’ta pek bir şey yapmamışım.