Sabah bir patırtıyla uyandım. Hava dünden daha soğuktu. Yanımızda oturan Ekinler, herkes gibi Mars’a taşınmak için hazırlık yapıyorlardı. Ancak ben ve ailem, Mars’ın soğuk bir gezegen olduğu ve insanların oraya yerleşmesinin uygun olmayacağını düşünüyorduk. Mahallemizin büyük anneleri ve büyük babaları da gezegenlerini terk etmekten hiç memnun değildiler. Örneğin, Ayşe Teyzemiz her zaman gezegenimizin bu hale gelmesinin sebebinin biz insanlar olduğunu onu perişan edip bırakmanın bize yakışmadığını söylerdi.
O sabah uyanır uyanmaz ayağa kalktım. Ekinler erkenden gidecekti ve onlara veda etmesem olmazdı. Hemen kalın paltomu giyip dışarı çıktım. Ekin çok heyecanlı görünüyordu ama ben en yakın arkadaşımı çok uzak bir yere gönderdiğim için kendimi kötü hissediyordum. Ancak en kötüsü neydi biliyor musunuz? Onunla gidemememdi. Gezegenimizde artık eskisi kadar insan kalmamıştı, yiyecekler ise azalmıştı. Okula bile gidemiyordum. Annemler de bu durumdan sıkılmışlardı, bu yüzden akşam beni yanlarına çağırdılar ve Mars’ın bizim için daha iyi bir yer olabileceğini söylediler. Bu haber beni çok mutlu etti, aylar sonra Ekin’i görecektim!
Ertesi gün Mars’a gitmek için gerekli evrakları imzaladık. Uzay gemimiz bizi bekliyordu. O kadar heyecanlıydım ki neredeyse ağlayacaktım. Gemimize bindik ve gerekli tatbikatları anlatan görevlileri dikkatle dinledik. Artık tüm hazırlıklar tamamlanmıştı ve Mars’a varmamıza sadece dokuz ay kalmıştı.
Dokuz ay sonra Mars’a vardık. Bizi Ekin ve ailesi karşıladı. Hemen Ekin’e sarıldım ve onu çok özlediğimi söyledim. Şimdi Mars’taki ikinci yılımdayım. Mars, başta düşündüğüm kadar kötü değildi ama ilk geldiğimizde her şey oldukça zordu. Fakat insan, sevginin ve dostluğun olduğu ortamlara kısa sürede alışır.