En ünlü kadın bilim insanının, bu şekilde onurlandırılan yalnızca dört kişiden biri olan fizik ve kimya olmak üzere farklı disiplinlerde iki Nobel ödülüne giden yolculuğunda üstesinden gelmek zorunda olduğu engellere dönüp bakmak faydalı olacaktır. Marie Skłodowska Curie (7 Kasım 1867 – 4 Temmuz 1934) benzeri olmayan bir rol modeldir ve pek çok insanın adını anabileceği tek kadın bilim insanıdır. Özellikle radyoaktivite konusundaki çığır açan çalışmaları ile tanınır.
Yakın zamanda Skłodowska Curie’nin biyografisini yeniden okudum ve kesinlikle önde gelen bilim insanları listesindeki onur yerini hak ettiğinden emin oldum. Çalışmaları, uzay bilimleri alanını günlük olarak etkiliyor.
Skłodowska Curie’nin hayat hikayesi çoğundan daha etkileyici görünüyor. Bilim insanlarının bugün yaşadığı sorunlarla karşı karşıya kaldı:ekonomik sıkıntılar, yetersiz laboratuvar olanakları ve araştırma süresi ile bir öğretim yükünü yönetme zorunluluğu. Buna iki çocuğu ekleyince, çocuk bakımı ve kariyer arasında hayatını devam ettirmeye çalışıyor.
Aynı zamanda göçmen olan Curie, anavatanı Polonya’da kadınlar üniversiteye gidemediği için yüksek öğrenimi için Fransa’ya gitti. Öğrenim ücretlerini ödemek için yeterli parayı toplayana kadar gidemedi, bu yüzden iki yıl mürebbiye olarak çalıştı ve sonunda 1891’de Fransa’ya gitmeyi başardı.
Birkaç yıl sonra, Maria Skłodowska, şimdi Marie Skłodowska Curie, geçmişinin zorluklarını aşmıştı ve 1903’te kocası Pierre Curie ile birlikte fizikte Nobel Ödülü’nün ortak alıcısı oldu. Ne yazık ki bu başarı, şansı yanında getirmedi. İki yıldan kısa bir süre sonra dul kalan Skłodowska Curie, çoğunlukla radyoaktivite araştırmasıyla ilgili sağlık sorunlarıyla mücadele etmeye devam etti.
Sorbonne’daki ilk kadın profesör olarak birçok ödül daha aldı. Ancak ünü arttıkça, sık sık olduğu gibi, başarısı karalandı. Kızı Eve, 2001 tarihli otobiyografisi Madame Curie’de, “Kökeni ona karşı temelli bir biçimde ortaya atılmıştı: sırayla bir Rus, bir Alman, bir Yahudi ve bir Polonyalı olarak anılırdı, o, Paris’e yüksek bir pozisyonu uygunsuz bir şekilde ele geçirmek için bir gaspçı gibi gelen ‘yabancı kadındı’.” şeklinde bahseder.
1910’da Académie des sciences – daha önce hiçbir kadına verilmeyen bir onur – üyeliğine aday gösterildiğinde hakkında birçok kötü söz öne çıktı. Bir oyla kaybetti ve ilk kadın tam üye 1979’a kadar seçilmedi.