Yıllardan 1899, yer Irak, Samarra. O gün büyük bir yiğit dünyaya gelecektir, vatanına olan sevgisi ile gelecekte şanlı bir asker olacak olan, doğayı kendi canından çok seven yiğit, Ahmeddin Carlak. Türkmen kökenli olan bu yiğidimiz, hem 1. Dünya Savaşında hem de Kurtuluş Savaşında o kadar haşin savaşır ki, savaştan sonra İstiklal Madalyasına layık görülür. Kurtuluş Savaşından mağlup ayrılmakta olan İtilaf Devletleri, geri çekilirken bütün Batı Anadolu’yu küle çevirmeye çalışırlar. Eşsiz bir doğal güzelliğe sahip olan Manisa şehrimizin bütün güzelliklerinin küle döndüğünü gören Ahmeddin Carlak, bu manzara karşısında büyük bir üzüntüye kapılır. Doğa sevdalısı yiğidimiz, savaş sona erdiği vakit burada ikamet etmeye karar kılar.
Askerlik görevini layığıyla yerine getirmiştir, ama onun yeni kutsal görevi Manisa’yı eski, güzel ve yemyeşil doğasına yeniden kavuşturmaktır. Azim ve kararlılık ile verdiği zorlu mücadele en sonunda meyvelerini vermeye başlar, Manisa yavaş yavaş doğasını geri kazanmaya başlar. Hayatının bu kısmını beş parasız bir şekilde geçirir. Ne parası vardır, ne de bir tanıdığı. Hem yoksul hem de yalnız bir şekilde zar zor geçinen Ahmeddin Carlak, Manisa Belediyesi’nde yardımcı bahçıvan olarak iş bulur ve aylığı 30 liraya orada çalışmaya başlar. Kazandığı para ona bile zar zor yeterken o, bu para ile yoksul ve yardıma ihtiyaç duyan halk için harcar bu parayı. Spil Dağı’na kurduğu küçük kulübesinde yataksız, yorgansız uyur; kıyafet alacak kadar parası olmadığı için yaz kış fark etmeksizin şortla ve lastik pabuçları ile gezer halkın arasında.
Yıl olur 1934, Johnny Westmuller’in başrollüğünü üstlendiği Tarzan adlı yapım sinemalara çıkış yapar. Filmi izleyen Manisa halkı, filmin ana karakteri Tarzan ile özdeşleştirir Ahmeddin Carlak’ı, böylece yeni lakabı bütün halk arasında yayılır, Manisa Tarzan’ı. Daha sonra halk ona yeni lakaplar da bulmaz olur mu, bulur tabii. Sakalını uzatmaya karar verdiği zaman halk tarafından ‘hacı’ lakabını alan Tarzan’ımız, muhtemelen savaş zamanından kalma topu ile her öğlen 12.00 da halka saati bir top atışı ile haber vermesiyle halk arasında lakabı ‘topçu hoca’ olur.
Ülkede seçim zamanı gelir, güçlü adaylardan biri olan Demokrat Parti Tarzan’ımızı ikna ederek ona seçim vaadi olarak kazanmaları durumunda ağaçların tek bir tanesine bile dokunulmayacağına dair söz verir. Bunu duyan Manisa Tarzanı evlatlarının canını kurtarmış bir babanın sevinci misali bir sevince kapılır ve partinin seçimde galip gelmesi için canını dişine takıp gece gündüz oy toplar. Emekleri kayıtsız kalmaz, Demokrat Parti Manisa Belediyesi’ni ve Türkiye genelindeki seçimleri kazanır. Ama işler Manisa için beklendiği gibi gitmez. Türkiye’nin diğer dağlarını da merak eden ve hepsine tırmanmak isteyen Tarzan, amacını gerçekleştirmek için Türkiye’yi gezmeye başlar. Tüm Anadolu’yu şehir şehir gezer, Toroslar, Cilo Dağı ve Munzur Dağı gibi ülkenin en yüksek dağlarına tırmanır. Geri döndüğünde Manisa’nın ve Spil Dağı’nın onu yeşillikleri ile karşılayacağını düşünen Tarzan, çocukları gibi sevdiği ağaçlarının Belediye tarafından kesildiğini görünce kahrolur. O kadar acı ve üzüntü çeker ki bu manzaraya şahit olduğu anda kalp spazmı geçirir. Ona söylenen yalanlar ve ağaçlarına yapılan bu kıyım ne yazık ki onu hastanelik eder. “Yokluğumdan yararlanıp ulu çamları kesmişler, evlatlarını kaybetmiş baba gibiyim, göğsüme hançer saplanıyor, dayanamıyorum” diyerek duygularını dile getiren Tarzan, hastaneden tam iyileşmeden ayrılıp onun için kent merkezinde hazırlanan kulübe yerine Spil Dağı’ndaki kulübesine çekilir. Sağlık durumu gittikçe daha da kötüye giden Manisa Tarzanı, tekrardan kaldırıldığı hastanede 31 Mayıs 1963 günü hayata gözlerini yumar.