Para, aklımıza gelebilecek her şeyi elde etmemizi sağlayan kutsal bir nesne haline gelmiştir günümüzde. Ne kadar da ilginç değil mi? Kolayca parçalanabilen, küçük ve rokfor peyniri gibi kokan bir kağıt parçasıyla yön veriyoruz hayatımıza. Peki ya para hiç var olmasaydı?
Bir sabah uyanıp bakmışız ki dünya da para yok olmuş. Bankalar, borsa, enflasyon, para piyasası hepsi kullanım dışı. Bunun yanında insanların yaşamlarını sürdürebilmek için satın alması gereken birçok ihtiyaç var. Her türlü alışverişte de bir ödeme gerekecek. İnsanlık bu duruma nasıl bir çözüm bulur diye düşünmeden edemiyorsunuz değil mi?
Tabii ki çözüm; en eski yol olan değiş tokuş yöntemi. Kimin neye ihtiyacı varsa, tarafların ellerinde olan mallarla, yaptıkları değişikliğe dayalı bir yöntemdir bu. Lidyalılar parayı bulmadan önce ticaret böyle işliyordu zaten. Fakat bu çok da adaletli bir yöntem değildi. Kimse verdiği malın karşılığını tam olarak alamazdı. Halk arasında sürekli anlaşmazlıklar çıkardı. Bu da ortamı gerer, kaosa ve kara borsacılığa sürüklerdi. Alınan eşyaların değerini ölçebilmek için belirli değerlere ihtiyaç vardı. Lidyalılar, değerli madenlerden sikke adını verdikleri parayı basarak bu sorunu çözmüştür.
Alışverişi standart değerlere bağlayan paradır. Para şarttır. Sevsek de sevmesek de para her iki taraf için alışverişin adaletli olmasını sağlar. Sevmediğimiz kısım ise; kazanç eşitsizliğinin ve gelir dağılımının adaletli olmadığı bir dünyada yaşıyor olmamız bence…