Bir yere kadar kusurları görmeyi marifet sayıyor insan evet ama bundan daha üstün bir şey vardır ki o da bu kusurların üstünü örtmektense düzeltip yüzleşmeye çalışmaktır. Bazılarımızın bir çok kişiye göre daha fazla kusuru vardır ya da kusurdan saydığımız hataları. Kusuru en çok olan hayatı en içinden tadan ve doruklarında yaşayan kişilerdir. Çünkü sıradan değillerdir. Herkes gibi olmaktansa özel ya da farklıdır onlar. Aslında bunu bir meziyet gibi göstermeye çalışmamak lazım, önemli olan kusurları düzeltmeye çalışırken sarfettiğimiz çabadır. Hatalarımızı tekrarlarsak ne anlamı kalır pişmanlıkların ve peşimizi bırakmayan çaresizliklerin?
Belli bir yaşa kadar “kusur” kelimesi bir kulağımızdan girip diğer kulağımızdan çıkarken bir süre sonra kendimizi bu belanın içinde buluruz. Başta sadece fiziksel olur bu kusurlar, kişisel veya mentale dönünce farkına varırız hayatın sandığımız kadar düşünülesi basit bir yer olmadığını.
Herkes hayatının belli bir döneminde bazı zorluklar yaşar. Kusurlar doğurur bu zorlukları. En zoru da kusurlarını düzeltmeye çalışırken hislerinin, gerçeklere karşı çıkmasıdır. Çıkan bu mücadelede galip geleni bulmaya çalışırsın. Tam da bu raddede zorlanırsın. Belli bir olgunluğa erişirsin ve zorlukların üstesinden gelmeye çalışırsın. Bir bakarsın sen bu zorluklar ile boğuşurken hayat akıp gitmiş. Çocukluğun ve gençliğin hepsi pörsümüş yaşlı bir beynin içinde bir yerlerde kaybolmuş. Ama gün gelmiş zorluklar bitmiş, kusurlar düzelmiş. İşte o anda yüzünde oluşacak küçük bir tebessüm için çabaladığını anlarsın. İçindeki burukluk ile devam edersin yoluna, bir boşluk hissedersin, özgür olduğunu fark edersin. O anda anlarsın hayatın bir imtihan olduğunu. Bittiğini anlarsın bu serüvenin, kusurların getirdiği mutluluk kaplar içini, yüzündeki gülümsemeyle anarsın kaybettiğin yıllarının sana verdiği mesut bir geleceği.