En sevdiğim hayvanlardan biri kurtlar. Aynı zamanda Türklerin sembolüdür. Bunun nedeni Türk milletinin de kurtlar gibi özgürlüklerine düşkün, cesur ve atılgan olmalarından dolayıdır. Kurtlar dünyanın her yerinde yaşayabilen ve birçok çeşidi olan en yaygın kara yırtıcılarıdır. Mesela; boz kurt, kutup kurdu, timber kurdu, buffalo kurdu, Meksika kurdu, tundra kurdu, Rus kurdu gibi. Çöller ve yağmur ormanları dışında birçok iklimde yaşayabilir. Örneğin; tundra, kutup, savana, karasal iklime sahip yerlerde. Ülkemizde de yaşayan kurtlar birçok efsaneye konu olmuşlardır. Kurtlar köpeklerin tek atasıdır. Köpekgiller ailesindeki en büyük canlıdır. Bazıları insanların çöplerinden beslenerek evrim geçirmişlerdir. Yani evimizde ya da dışarıda, sokakta beslediğimiz köpeklere dönüşmüşlerdir. Zaman içinde dişleri küçülen bu kurtlar evcilleşerek hayatımıza girmişlerdir.
Sürü halinde yaşamaları ve avlanmaları benim dikkatimi çok çekmişti. Kurt sürüsü bazen 2-3 veya 20-30 kurttan oluşabilir. Ulumaları ile ünlüdür ve insanların uluma taklitlerine cevap verebilirler. Doğası gereği yabancı varlığa saldırmayıp, kaçtıklarından bekçilik yapamazlar. Koku alma duyuları oldukça gelişmiştir. Başka bir hayvanın kokusunu 1.5 km uzaktan alabilirler. İşitme duyuları da çok iyidir. Bir sesi açık alanda 16 km uzaklıktan duyabilirler. Tek seferde aç iken 9 kg et yiyebilir ve ayaklarındaki perdeler sayesinde 10 kilometreden fazla mesafeyi yüzebilirler.
Kurtlarla ilgili birçok hikaye ve efsane mevcuttur. Bende bu hayvanlarla ilgili çok hikaye duydum. Hatta çok ilginç olan bir tanesini sosyal bilgiler öğretmenimiz Mücahit hoca anlatmıştı. Hocamız bir gün İstanbul’da yaşlı bir kadınla karşılaşmış. Kadının bir bacağı yokmuş. Kadının hikayesini merak edip dinlemiş. Yıllar önce ailesiyle Erzurum’da bir köyden diğerine giderken, soğuktan bütün ailesini yitirmiş. Geriye sadece kendisi ve küçük kardeşi kalmış. Maalesef bir süre sonra kardeşi de ölünce, yapayalnız kalmış. Tam kendisi de donmak üzereyken kurtlar gelmiş ve üzerine yatmışlar. Onu ısıttıkları için hayatta kalmış ama bir ayağı donduğundan onu kesmek zorunda kalmışlar. Bu da benim kurtlarla ilgili unutamadığım çok ilginç bir hikayedir.
Son olarak kurtlarla ilgili belgeselde izlediğim çok garip bir araştırma duymuştum. Tarihleri tam olarak bilmiyorum ama Amerika milli parkı olan Yellowstone ile ilgili. Bir gün parktaki 87 kurdun hepsi avlanmıştır sonra 10 yıl geçip kurtlar olmadığı için otçulların sayısı artmıştır ve toprağın verimsizleştiği gözlemlenmiştir. Aradan 20 yıl geçip, otçulların sayısı iyice arttığı için parktaki bir sürü ot ve bitki yok olmaya başlamıştır. Aradan 30 yıl geçmiştir ve sonunda otçulların sayısı 19,000’e ulaşmıştır. Parkta kuraklık başlamıştır. Fark etmişler ki “kurtlar olmayınca park bu hale gelmiş” ve kurtları tekrar getirmişler. 10 yıl sonra otçulların sayısı 9000’e düşmüş ve parktaki bitkiler otçullar azaldığı için verimli hale gelmiş ve park yeşilleşmiş. Parktaki çalışanlar anlamışlar ki “kurtlar yoksa, biz de yokuz.” Bu da bizlere kurtların önemli olduğunu bir kere daha gösteriyor.
Kaynak: www.onedio.com