Çok severek okuduğum kitabım “Bilgisayar Evreni”ni okurken zaman çok hızlı geçiyordu. Onuncu sayfadan elliye atlıyordum resmen. Yüz yirminci sayfaya geldiğimde ise dikkatimi el yazısıyla yazılmış bir cep telefonu numarası çekti; telefon, gerçek bir numaraydı, altında “Beni arayın, kendi evreninizi yaratın!” yazıyordu. Bir şaka olduğunu düşünüp aradım. Telefon çalarken kuzenime “Yeni telefon numaran hayırlı olsun!” diye bağırdım. Kuzenimin yanıma gelmesiyle birlikte telefon açıldı. Şaşırmıştım, kuzenim “Bu kesin senin şakan!” diye bağırdı. Birden telefon titredi ve anlayabildiğim kadarıyla yaşlı bir dedeydi. Galiba bize evren kuruluyor gibi bir şey söyledi. Korkmuştuk ve aradan bir hafta geçti. Hala o gizemli numaranın sırrını çözememiştik; gece gündüz düşünüyorduk.
Gece on biri geçerken kapı çalındı ve bir kargo bırakıldı.
Hem korku hem de merak içinde kargoyu açtık. İçinde sadece “Mila ve Ayşe” yazıyordu. Fakat ismimizi nereden biliyordu? Şaşkınlıkla kargoyu açtık. Açar açmaz etrafımızda yeşil varlıklar belirmeye başladı; bunlar uzaylıydı! Fakat biraz da Ninja Turtles’a benziyordu. Gülmemek için kendimizi zor tutuyorduk. Ardından bir ses geldi, “Bizi A49 gönderdi ve o kodladı; sakın ona saygısızlık etmeyin! BİZİM HAYATIMIZI O KURTARDI, O SİYAH MASKELİ ADAMDAN!’. İrkilmiştik fakat o kadar komiklerdi ki gülmemizi kontrol altına alamıyorduk.
En sonunda uzaylılar bizden o kadar sıkıldı ki bizi uzaya kaçırmak yerine bırakıp gittiler. En son Pijamaskeliler gelecek diye çok korktuk, neyse ki gelmediler. Bu hikayeden sonra asla kargo alamaz olduk.