Küreselleşme kelimesini birçok bağlamda sık sık duyuyoruz ve daha fazla ticarete, yabancı şirketlere ve hatta devam eden ekonomik krize işaret eden bir kavram olarak sık sık tekrarlıyoruz. Terimin ve çeşitli tezahürlerinin tam teşekküllü bir incelemesine başlamadan önce, küreselleşme dediğimizde tam olarak ne demek istediğimizi düşünmek önemlidir.
Küreselleşme, malların, hizmetlerin ve insanların dünya çapında sorunsuz ve entegre bir şekilde serbest dolaşımıdır. Küreselleşmenin, küresel ekonominin açılmasının ve uluslar arasındaki ticaretin artmasının bir sonucu olduğu düşünülebilir. Şimdiye kadar yabancı yatırım ticaret ve ekonomilerini açmak ve küresel kapatıldı bu ülkede, sonuçta dünya ekonomilerinin giderek birbirine bağlılığı artıyor. Bu
durum da küreselleşmeye kısa bir giriş niteliğindedir.
Küreselleşme aynı zamanda ülkelerin vize kurallarını ve prosedürlerini ülkeden ülkeye serbest insan akışına izin verecek şekilde serbestleştirmeleri anlamına da geliyor. Ayrıca küreselleşme, verimsiz sektörlerin yatırıma, üretken sektörlerin ise ihracatla ilgili faaliyetlere serbest bırakılmasına yol açıyor.
Küreselleşme, belirli bir malın üretiminde iyi olan ülkelerin, o malın üretiminde daha az verimli olan ülkelere ihraç etmelerinin daha iyi olduğunu belirten karşılaştırmalı üstünlük teorisine dayanmaktadır. Tersine, ikinci ülke daha sonra ürettiği malları verimli bir şekilde eski ülkeye ihraç edebilir ve bu da aynı şekilde eksik olabilir. Buradaki temel varsayım, tüm ülkelerin her türlü malı üretmekte iyi olmadıkları ve dolayısıyla birbirleriyle ticaret yaparak fayda sağladıklarıdır. Ayrıca, ücret farkı ve farklı ülkelerin farklı kaynaklara sahip olma biçimleri nedeniyle, ülkeler birbirleriyle ticaret yaparak kazanç elde etmeye devam etmektedir.
Küreselleşme aynı zamanda dünya ülkelerinin DTÖ veya ülkeler arasındaki ticaretin şart ve koşullarını denetleyen Dünya Ticaret Örgütü’nün kural ve prosedürlerine abone olmaları anlamına da gelir.