Gülümse bitsin karanlık diye gökyüzüne bağırmanın bir tek amacı vardır sanıyordum; o da güneş yerini aya bırakırken ona eşlik eden karanlığa sitem. Çoğu kez insanlar olarak yaşamanın sadece nefes alıp vermekten ibaret olduğuna inanmak istiyoruz ya da zamanı durdurmak ve düşünmemek… Oysaki yaşamak bu kadar basit değil. Zorlanabilir ya da tökezleyip düşebiliriz ama unutmamalıyız ki hazanın sonunda elbet bahar olacaktır. O sitem ettiğimiz karanlık bile içinde bizi gülümsetebilecek nitelikler barındırır. Yıldızlar mesela kimileri için ufak tefek bir ışık, yolcular için pusula, bilim insanları için ise cevapları netleşmesi gereken sorular…
”Gülümse karamsarları şaşırt.” İç sesimle yaptığım günlük münakaşalarımdan en çok duyduğum cümle sanırım. Bazen keşke diyorum, keşke şu insanla şu koşullarda rastlamasaydık ya da keşke ben o an başka bir yerde şunu şu şekilde yapıyor olsaydım ve bunlar gibi bir sürü keşke daha. Şimdi fark ediyorum da benim karamsarlıklarla dolu yaklaşımımın aksine bazı rastlantılar bizi parlak ufuklara uçurumların kenarından geçerek götürüyor. Üzüldüğüm, pişman olduğum, şimdi olsa böyle davranmazdım dediğim onlarca keşkeye rağmen tüm karamsarlıklarımın üstünü örten gülüşlere çok fazla şey borçluyum.
Gülümse güller açsın yüzünde diye herkese haykırmak istiyorum. Kürdan inceliğindeki varla yok arasındaki bir tebessüm herkese bulaşsın mesela, o kadar büyük bir zincir olsun ki Küçük Prens’in dediği gibi insanların hiçbir şeyi anlamaya vakitleri kalmamışken, onlar her şeyi tüccarlardan satın alıyorken dost satan tüccar olmadığı için artık insanlar dostsuz kalmasın bir gülümseme onları dost yapsın. Bir gülümseme onları hiçbir şeyin mükemmel olmadığı bu dünyada hiç kimsenin olmayan yıldızların sahibi yapsın.
”Gülümsemenle yayılsın ışık.” Dünyadaki bütün posta kutularının içine bu notu atıp kaçmak istiyorum. Güneş ışıklarını bizimle yeni yeni paylaşmaya başlarken ben yine uçan balonlara, mutlu sonla biten masallara, zengin ve yakışıklı prenslerin prensesleri kazanmadığı gerçek aşk hikayelerine ve hatta konuşan kedilere ya da uçan otobüslerle dolu mutlu günlere inanmak istiyorum. Samimiyetin bir gülüşle ışık hızında yayılabileceğine de inanıyorum çünkü samimiyet sunulan değil kurulan güçlü bir bağ ve bunun için iki yürek gerekli yani elimizde her posta kutusunun sahibi kadar çok var. İnsanların son derece umutsuz olduğunu görsek bile bir toplama kampında bile neşemizi muhafaza edebileceğimize inanmak istiyorum. Mutlulukla bağlantılı gibi görünse de mutluluktan bağımsız bir sıvıda gizlidir neşe, mesela bazen bir insanın gözünden sebepsiz akar ve çok şey anlatmış olur.
”Dünyayı ısıtamasan da güneş gibi çevreni ısıt.” Kendimi bütün olan biten yaşantıdan soyutlamak istediğim zaman içimde başlayan bu cümlenin yarattığı gürültü ve kendini duymamanın verdiği sakinliği bir nesneye benzetmek istesem sanırım bir çocuğun içindeki fırtınaya son veren pembe bulutlara benzetildiği için sakinleştirme yetkisine sahip olan pamuk şekerleri söylerdim. Onlar da genel olarak lunapark gibi kalabalık ortamlarda büyük gürültüleri arasında arka tezgahtaki sakinliğiyle dikkat çeker. Sonu olan bu dünyada belki de üzülmekle kendimize büyük haksızlık ediyoruzdur. Şu dünyada iyiliklerle, güzellikler ve mutluluklarla dolu bir gülümsemeyle insanların bu hayattan gelip geçmesine üzülmeden onların ”çok insan” olarak yaşadıkları için bir gülümsememizi bahşetmeliyiz.