Hafifçe yağmakta olan yağmurla birlikte kahvesini yudumlarken kendini atasözleri ve deyimler sözlüğünü okurken buldu, sebebini herkes gibi kendisi de biliyordu. Kalbini kaptırdığı kıza kültür bombası olduğunu söylemesi onu içler acısı bir duruma soksa da aslında bu içten içe onun lehineydi.
Kimin aklına gelirdi ki dünyaca ünlü bir suikastçının ergenlik döneminin atasözü ezberlemekle geçeceği. Volkan bu heyecanını yitirmiş dünyada aksiyon arayışının devamlılığını suikastçılıkta bulmuş ve eski hayatından geriye kalanlar ise sadece ezberlediği, aklına kazıdığı onlarca, yüzlerce atasözleriydi. Uğruna ezberlediği şahsiyeti bile aklından kazımıştı. Bu ezber atasözlerinin ona iki katkısı olmuştu; kültür ve saygınlık. İşverenleri Volkan’a bu üst düzey refah seviyesinden dolayı saygı duyuyorlardı, ne parada ne de zamanda onu kısıtlıyorlardı, Volkan’ın işleri karşılıklı saygı çerçevesi içinde işleri yürüyordu. Yine bir gün yeni bir iş teklifi için her zamanki gibi şık bir takımla işvereniyle görüşmeye giden Volkan’ın iç sezileri ona küçük bir ürperti enjekte etmişti ama tabii ki bu adrenalin tutkunu suikastçımızı alacağı kararı sarsacak kadar etkilememişti. Görüşme gayet yerinde ve rahat geçmişti, hatta heyecan verici bile diyebiliriz çünkü Volkan’ın son 6 ay içerisinde aldığı en zorlu iş olabilirdi bu. Olabildiğince emin adımlarla planını yapıyordu, hiçbir detayı atlamamaya çalışıyordu biraz uzun sürüyordu tabii ama Volkan’ın da dediği gibi ‘Acele giden ecele gider.’ Son olarak hep yaptığı gibi indireceği adam hakkında etraftan birkaç detaylı bilgi topladı. Volkan her şeyin tam olduğuna inandığı vakit ekipmanlarını hazırlayıp planının üstünden bir kez daha geçti, ne hikmettir ki bir kaçış planının olmadığını görememişti. Vakit kaybetmeden yola koyulan Volkan en sevdiği şarkıyı açmıştı, kafası rahattı çünkü her şeyin tam olduğuna inandırmıştı kendini. Olay yerine vardığında profesyonelliğiyle önündeki engelleri kolayca geçerek asıl hedefine adım adım yaklaşıyordu. Her şey tıpkı bir klasik müzik edasında akışkan bir şekilde ilerliyordu. İşinin zor olmasının sebebiyle henüz karşılaşamayan Volkan asıl hedefini indirmeye gittiğinde yüzünde bir tebessüm belirdi ve hedefini tek atışta indirmeyi başardı, ama aslında bu bir başarı mıydı? yoksa yeni oluşan bir farkındalığı gösterecek olan acının tatlı tebessümünün insan şeklini almış hali miydi? Cevap Volkan’ın yüzünde belirdi. Görevinin son aşamasına kadar ulaşan Volkan aslında asıl hedefe ulaşana kadar kendini bir labirentin çözümünden düğümüne doğru atıyordu, bu labirentin kendini dakikalar içerisinde imha edecek bir bomba barındırması da kayda değer bir gözden kaçırmaydı. Volkan saniyelerin sudan farksız olduğu o anda rekor bir süreyle kaçış planı hazırlamaktaydı hatta içinde bir umut bile oluşmuştu. Ölümle yaşam arasındaki yolculuğa 2 dakika 13 saniye kala planı uygulamaya koydu ve tam istediği gibi gidiyordu her şey. İlerledikçe umudu artıyor, kendine olan güveni katlanıyordu. Olağan gücüyle zorluyordu kendini, belki de bu iş onun için rekorların işi olacaktı. Zaman gitgide daralıyordu ki o da bunun farkındaydı. Vaktini daha sağlıklı değerlendirmek için saniyeleri sayıyordu; 11, 10, 9, 8, 7, 6, 5, 4…
Volkan elinden geleni yapmıştı, saniyeleri sayarken yüzünde küçük bir tebessüm ile yaşamının son anlarını yaşayacağını bile bile ‘Ecele çare olmaz’ diye haykırarak evrenin en sıcak bölgesine girişinin fermanını imzalamıştı. Bu akıl almaz yaşamında ölürken bile küçük bir tebessüme sahip olduğu için sevinçliydi sonuçta ne demiş atalarımız: ‘Dünya ölümlü gün akşamlı.’