Bir zamanlar güzeller güzeli bir kız varmış. Kızın annesi ölünce babası yeniden evlenmiş. Üvey annesi ilk evliliğinden olan iki kızıyla birlikte gelip eve yerleşmiş. Bu iki kız yeni kardeşlerinde pek hoşlanmamış. Ona kardeş gibi davranmaktansa ona eziyet etmişler. Evdeki tüm işleri onun üzerine yıkmışlar. Akşamları mutfakta sönmekte olan ocağın önünde duruyormuş. Ellerini küllere doğru uzatıp ısınmaya çalışıyormuş. Bu yüzden üvey kardeşlerinde ona hep “Külkedisi” derlermiş.
Bir gün saraya bir balo olduğuna dair davetiye gelmiş. Davetiye de prensin evleneceği kızı bulması içinmiş. İki kardeş sevinçten deliye dönmüşler. Ama bu sırada kardeşlerin konuştuklarını Külkedisi de duymuş. Zavallı kız kendisininde baloya gideceğini düşünmüş ancak durum hiç de Külkedisinin sandığı gibi değilmiş. Üvey kardeşler hazırlanırken Külkedisi de yanlarına gidip kıyafet bakmaya başlamış. Üvey kardeşlerden biri engel olmuş Külkedisi’ne. Onun çirkin olduğunu ve baloya gidemeyeceğini söylemiş. Zaman geçmiş kardeşler baloya gitmiş, Külkedisi de mutfağa gidip ağlamaya başlamış. Aniden bir peri belirmiş mutfağın ortasında. Peri Külkedisi’ne neden ağladığını sormuş. Külkedisi üvey kardeşlerinin baloya gittiğini ama kendisinin gitmesine izin vermediklerini söylemiş. Peri bunun üzerine hemen sihirli değneğini çıkarmış, bahçedeki bal kabağından birini faytona dönüştürmüş. Birkaç fareyi de ata çevirmiş. Sıra Külkedisi’ne geldiği zaman peri değneğini Külkedisi’nin yırtık pırtık kıyafetlerine dokundurmuş ve Külkedisi’nin kıyafetleri harika bir elbiseye dönüşmüş. Ve ayaklarına bir çift şeffaf parıl parıl parlayan bir ayakkabı. Külkedisi tam gidecekken peri ona gece yarısından önce evde olması gerektiğini yoksa her şeyin eski haline döneceğini söylemiş. Külkedisi hemen faytonuna binip gitmiş.
Külkedisi şatoya gidince hemen prensle göz göze gelmiş. Prens hemen onu dansa kaldırmış. Bu arada da baloda olan herkesin gözü Külkedisi’ndeymiş. Külkedisi dans ederken zamanın nasıl geçtiğini anlamamış. Saat on ikiye çok yaklaşmış. Külkedisi aniden saatin neredeyse on iki olduğunu anlamış ve şatodan çıkarak koşmaya başlamış. Külkedisi koşarken saat tam gece yarısı olmuş ve tüm kıyafetleri eski haline dönmüş, ayakkabıları dışında. Külkedisi koşarken ayakkabısının birinin düştüğünü anlamış ama utançtan geri dönüp alamamış. Ancak ayakkabısının tekini prens almış.
Diğer gün prens sırayla tüm evlere gidip kızlara bu ayakkabıyı denetecekmiş, ve ayakkabı hangi kıza olursa onunla evlenecekmiş. Hikaye buraya kadar bildiğiniz gibi ama sanmayın ki bundan sonra prens Külkedisi’nin evine gidecek, üvey kardeşlerine ve Külkedisine ayakkabıyı denetecek ve Külkedisi’ne olduğunu anlayınca onunla evlenecek. Ama asla değil. Bakın neler olacak.
Prens kapı kapı dolaşmadan önce ayakkabıyı yardımcılarından birine vermiş. Yani kısacası şu ana kadar ayakkabı yardımcısının ve prensin elindeymiş. Prens yola çıkmış,gireceği ilk evin önüne gelmiş. Kapıyı çalmış. Ve yardımcısından ayakkabıyı kıza giydirmek üzere istemiş. Fakat yardımcı ayakkabıyı verememiş çünkü ayakkabıyı kaybetmiş. Prens çok sinirlenmiş ve geri saraya dönmüş. Saraya gidince prens çalışanlarına yardımcıyı öldürmelerini emretmiş. Yani prens ayakkabıyı hiç kimseye denetememiş.
Prens ve Külkedisi hayatlarının sonuna kadar büyük bir hasretle yaşamışlar.