Çocuklar yetiştikleri ortamı ve etraflarında gördükleri insanları adeta birer ayna gibi yansıtırlar. Çocukların belirli bir yaşa kadar davranışları ve hatta düşünceleri kendilerine örnek olarak aldıkları insanların yani ailelerinin kopyası niteliğindedir. Bu davranış kulağa ne kadar yapmacık gelse de hayata dair henüz bir tecrübesi olmayan bir kişiden nasıl kendine özgü olmasını bekleyebiliriz ki ?
Toplumlar zaman içerisinde şekillenir ve evrilir. Geçen her bir nesille davranış biçimleri, hobiler, ayıplar, kutlanan davranışlar, bir insanda bulunması gereken nitelikler, bakış açıları farklılaşır. Her ne kadar geçmişe dönüp baktığımızda yaşadığımız zamanın modern olduğunu düşünsek de şu anda yüz yüze geldiğimiz problemle göz ardı edilebilecek durumda değildir. Bu olayların merkezi ailenin yapısındadır. Daha doğrusu ailelerin çocuklarını yetiştirme tarzındadır.
Günümüzde binlerce çocuk kötü koşullar altında ve etraflarında yanlış örneklerle, gelecekte problemleri olan veya bu problemleri yaratan bireyler olmak üzere büyüyorlar. Küçüklüğünde aile içinde veya dışında şiddete tanık olmuş hatta şiddete uğramış bir çocuk büyüdüğünde aynı şekilde davranmaktan çekinmeyecektir. Veya küçükken kavgaya karışmış bir çocuğa kazanıp kazanmadığı,, iyi yumruk atıp atmadığı sorulmuş olan ve olumlu cevap verdiğinde pohpohlanmış bir çocuğun büyüdüğünde yalnızca ego tatmini veya açgözlülük yüzünden çıkmış bir savaşta başkomutan olarak bulmamanın nesi şaşırtıcıdır?
Hiç bir çocuk doğduğunda suçlu değildir ancak suçlu olmaya bir adaydır. Bunu engellemenin en doğru yolu ise önce ailelerin çocuk yetiştirmeye uygun olarak eğitilmeleridir. İyi eğitimli bir aile de çocuklarını tıpkı kendileri gibi yetiştirecek ve tolumda kırılması zor olan bir barış ve huzur zinciri oluşturmanın ilk adımı atmış olacaktır. Kuklanın ipleri her zaman ailelerin elindedir.