Gün geçtikçe gelişen teknolojinin yanı sıra gerçek ve hayal arasındaki çizgi de silinmeye başladı. Aklına gelebilecek her şeyin mümkün olduğu bir dünyaya ışınlanmayı kim istemez?
Günlük yaşamımızdaki sorumlulukları, sorunları ve ilişkileri geride bırakıp çok daha basit hayatta kalma prensipleri olan bir yer. Ama yalnız olmak sıkıcı olurdu, o zaman bu minik gezegeni senin gibi dış dünyadan kaçan veya yeni maceralar kovalayan insanlarla dolduralım. Bu tanıma uyan piyasadaki sayısız oyundan hiçbiri gelecekten beklentimizi karşılamıyor, bu nedenle baştan sona yepyeni bir oyun kurmak gerekir.
Oyuna başlamadan önce oyunu kaldırabilecek ve deneyimi en gerçekçi hale getirecek ekipman lazım. Günümüzdeki arttırılmış gerçeklik düzeneklerinin ses ve görüntü sağlamasının üzerine koku, tat, his ve hareket duyularını yaşatabilmesi lazım. Bunu beyine gönderilen ışınlarla yapıldığını farz edelim. Kapsül veya kask gibi şekillerde tasarlayacak olursak oyunun içeriğine geçebiliriz. 100 katlı bir kule olsa mesela, her katta apayrı bir ortam. İlkinde ilkbaharda bir kasaba, ikinci katta karlı bir uçurum ve devamı.
Bu oyunun birçok kişinin ilgisini çekeceği şüphesiz. Yeterli büyüklükte bir kitleye ulaşınca dünya çapınca bir turnuva düzenleriz. Her ülkenin en iyi oyuncularını tek bir stadyuma toplayıp yepyeni bir dünyayı kocaman bir ekrana yansıtmanın yanı sıra tüm dünyaya canlı yayın açarız.Yeterince izleyici toplanınca da profesyonel oyuncuların bulunduğu dünyayı topluma açarız. İsteyen herkes en sevdikleri oyuncunun gelişimin yanlarından izleyip birbirleriyle iletişimde olmak ve hatta oyuna katılıp büyük ödül olan oyunun sahipliğinin aktarılması için yarışabilirler.
Devamında çıkış butonunu oyundan kaldırıp oyuncuları hapsederiz. Oyunda ölen gerçek hayatta da ölür ve kurtulmanın tek yolu her 100 kattaki canavarları veya yaşam koşullarını yenerek oyunu bitirmek, ekipmanın dışarıdan çıkarılması beyine yollanan dalgaların beyni tümüyle pişirmesine yol açar. Oyunun tamamlanması ayları belki yılları alacak hatta belki herkes yaşlılıktan ölecek, oyun içindeki insanların nasıl bir toplum kuracağı tartışılır. Bu noktadan sonra işe dış dünyadakiler giriyor. İzleyiciler dünya şartlarını oylamalar veya para aracılığıyla değiştirebilir, kolaylaştırıp zorlaştırmak insanların vicdanına kalmış. Bunun bir eğlence gereci olduğunu unutmayarak tanrıcılık oynamak. İlgini çeken oyunculara sponsor olmak, katların zorluluğunu arttırmak, veya kaosa yol açmak, bu gücü düşüncelerinin en derinliklerindeki kirlilikleri tatmin için kullananlar, her şeyden kazanç elde etmeye çalışan büyük firmalar ve diğer birçoğu olacak.
Yıllar, binlerce ölü ve bir kahraman sonra ne gelecek? Uzun uykudan uyanmış bu insanlar eski hayatlarına geri dönebilecek mi? Vücutlarının onlardan umudu yitirmesi mi yoksa geride bıraktıkları hayatın onlarsız devam etmesi mi daha çok üzecek? Hele o “tanrılar”a ne demeli? Nasıl bakacaklar hayatlarıyla oyuncak gibi oynadıkları insanların yüzüne? Toplumda kutuplaşma olacak, oyuna dönme peşindekiler isyan edecek, ölenlerden çok daha fazlası ölmüş olmayı dileyecek. Ancak günün sonunda bu sadece bir oyundu.