Ayşe, soğuk bir yılbaşı gecesi küçük bir evde dünyaya gelmişti. Daha hayatının başlarında, en masum çocukluk dönemindeyken, 6 yaşında, babasını geçirdiği kalp krizinden dolayı kaybetmişti Ayşe. Annesi keder içinde yataklara düşmüş, abileri Ali ve Kuzey ile Ayşe ise yetim kalmışlardı. Ölüm Ayşe için henüz anlaşılabilir bir kavram değildi, ama ilerideki bir sene boyunca babasının yokluğunu iyice fark edecekti.
Babası öldükten sonra aileyi hüzün ile karışık kaygı kaplamıştı. Evi geçindirecek kişi babasıydı, annesi ev hanımıydı, zaten şu zamandan sonra iş yapar halde olabilir miydi? Annesi gece gündüz uyuyor, doğru düzgün yemek bile yemiyordu. Ayşe annesine bakıyor, onun hüznüne ortak oluyor, onu rahatlatmak için elinden geleni yapsa da kendisini avutamıyordu. Hayat dolu annesini bu halde görmek, canını en çok yakan şeydi aslında. Ayşe annesine bakarken iki abisi de daha ortaöğretimde okullarını bırakıp şehirdeki tüccarların yanına çalışmaya gitmişlerdi. Üç gün şehre gidiyor, bir gün eve dönüp daha sonra tekrar şehre gidiyorlardı. Evde dört kişiye yetecek kadar yemek olması için ekmek parası kazanılması şarttı. Ayşe abilerinin okula olan sevgisini biliyor, onlar için üzülüyordu; abilerinin okulu bitirme hayallerinin yarıda kalmasının onları ne kadar kırdığını da. Hiçbiri bir gün okulu bırakıp çalışmak zorunda olacaklarını düşünmüyordu ki. Ayşe’nin tek yapabileceği abilerine minnet duymak ve annesi ile ilgilenmekti. Abileri ona babalık yapıyor, daha altı yaşında Ayşe de annesine annelik ediyordu.
Ayşe 7 yaşına bastığında, olması gerektiğinden daha olgun, gülüp oynaması gerekirken sakin ve ağırbaşlı bir küçükhanım olmuştu. Diğer çocuklar sokaklarda çamurdan yaptıkları bardaklarla çay partisi düzenlerken, o evde annesine bakıyor, ona çay yapıyordu. Ama Ayşe hiçbir zaman boş durmazdı. Annesi uyurken dışarı çıkar, küçük evlerinin girişindeki sandalyeye oturur, dışarıda olup bitenleri izlerdi. Her gün gazete satmaya gelen gazeteci çocuktan annesinin çekmecesinden aldığı kuruşlarla bir gazete alırdı.
Parayı çocuğa verir, çocuk gereken miktarı alıp kalanını geri kıza verirdi. Ayşe para saymayı bilmiyordu, gazete okumayı da. Annesinin uyuduğu o saatlerde, çayı demlemeden önce o sandalyeye oturur, gazetedeki resimlere göz gezdirirdi. Gazetedeki görseller onu hep etkilerdi. Oradaki insanlara bakar, kendisini fotoğrafa yerleştirir, düşlerdi. Harfler ona çok yabancıydı, şimdiye kadar yazabildiği tek şey abisi Ali’nin öğrettiği kendi adıydı. Sadece dört harfi bir araya getirip anlamlı bir kelime oluşturabilmek bile Ayşe’yi çok heyecanlandırmıştı. Keşke okumayı öğrenebilseydi…
Bir Ağustos ayı, Ayşe yine o sandalyede oturmuş, cılız vücudu güneş altında esnemiş ve rahatlamış şekilde sokağı izlerken, abileri sokağın ufkunda belirdi. Ayşe yavaş yavaş mayışmış gözlerini onlara çevirdi, sonra bir anda canlandı, hemen yerinden kalkıp yanlarına koştu.
‘’Ali abiciğim, Kuzey abiciğim, sabah erkenden dışarı çıkmışsınız. Meraklandım. Nereden geliyorsunuz?’’ diye cıvıldadı Ayşe. Ali ve Kuzey birbirlerine baktıktan sonra, ona döndüler. İkisi de epey ciddi duruyorlardı. Kuzey konuştu. ‘’Ayşe, sana önemli bir haberimiz var abiciğim. Konuşmamız gerek, içeri geçelim.’’ Ayşe çok meraklanmıştı. Hemen eve koştu, oturma odasındaki koltuğa oturuverdi.
‘’Evet? Benimle ne konuşacaksınız?’’ diyerek karşısına oturan abilerine baktı.
Abisi Ali iç geçirdikten sonra konuşmaya başladı. ‘’Ayşe, biliyorsun ki biz babamızı kaybettik. Sen daha küçücük olmana rağmen bu yüzden yaşıtlarından çok daha olgun bir minik hanım oldun.’’ Abisi hafifçe, mahcup bir şekilde gülümsedi. ‘’İnan, ne sana bunları yaşatmak isterdik, ne biz bunları yaşamak isterdik. Ama hayat bu, ne zaman ne olacağını, karşımıza ne çıkacağını bilemiyoruz. İnan bize, şu son yılda yaşadıklarımız…’’ Ali durdu, Kuzey Ali’ye baktıktan sonra onun sözünü devam ettirdi.
‘’Bu yaşadıklarımız hiç kolay değil ve aslında çok büyük zorluklar, Ayşe. Okulu bıraktık. Her hafta durmadan çalışıyoruz, sen ve annem rahat edin, başka sıkıntıları düşünmeyin diye. Ama inan bize, okulu bırakmak ikimiz için de hayal kırıklığıydı. Yapacak bir şey yoktu tabii ki, çalışmak bizim kaderimizdi.’’ Ayşe abilerini sessizce dinliyor, konuşmanın nereye varacağını merak etmekten, çocuksu heyecanından alıkoyamıyordu kendini.
Kuzey devam etti. ‘’Ama biz senin de bu kadere mahkûm olmanı istemiyoruz. Sen daha genceciksin, Ayşe. Bizim için geri dönüş yok, okul kapıları bize kapandı.’’ Kuzey durakladı. ‘’Ama sen, sen çok meraklı bir çocuksun. Seni gördük, sanırım her sabah gazeteciden gazete alıyorsun. Okuyamasan da niçin gazetelere bakarak saatlerini harcıyorsun?’’
Şimdi meraklı gözlerle ve küçük tebessümlerle bakan abileriydi. Ayşe hafice kızardı, demek abileri onun gizli hobisini biliyorlardı. Onu evde görmüş olamazlardı, Ayşe gazeteleri yatağının altına saklardı. Uzun bir süre dikkatsizliğine denk gelmiş olmalı ki abileri onu izlemiş, o da fark etmemişti. Utandı.
‘’Aslında… Gazeteler çok dolu. Resimlere bakıyorum. Sayıları ve harfleri inceliyorum. Bazen okuma bilen mektepli çocuklar bir iki kısım okuyorlar bana, çok seviniyorum. Şu partiden bir vekil gelmiş de, o burayı ziyaret etmiş de… Parti ne demekse, bilmiyorum ve bazen anlamıyorum ama hoşuma gidiyor. Ama çocuklar hep okumak istemiyor. Keşke bir de ben okuyabilsem…’’
Kuzey ve Ali güldüler hafifçe. Ayşe şimdi iyice kızarmış, abilerine gereksiz şekilde öfkeli ve utanmış şekilde bakıyor, gözlerini kaçırıyordu. Ali konuştu.
‘’İşte bu ya, biz de annemle konuştuk.’’
Ayşe abisine baktı. Sonra diğerine. Devam etmelerini bekledi.
‘’Sen bizim gibi olmayacaksın. Hayatın zorlukları biz burada oldukça sana engel değil,’’
Kuzey tamamladı. ‘’Biz olmadıkça da olmayacak. Sen çok güçlü bir kızsın Ayşe. Üstlenmemen gereken sorumluluklar üstlendin. Bizi hiç üzmedin. Şimdi kendi sorumluluklarını alacaksın. Annem daha iyi, biliyorsun. O kendisine bakabilir. Sen de kendine bakacaksın. Kendi sorumlulukların; okula gitmek, ödevlerini eksiksiz yapmak, öğretmenlerini, derslerini dinlemek olacak.’’
Ayşe gülümsedi. ‘’Ne yani abiciğim? Ben okula mı gideceğim şimdi? Ben de size yardım ederim sanıyordum.’’
Kuzey kaşlarını çattı. ‘’Asla; sen okuyacak, büyük insan olacaksın. Ailemizin gururu olacaksın Ayşe.’’ Ali onayladı. ‘’Yaklaşık bir ay içerisinde, okula başlayacaksın. Abin ve ben seni bir okula kayıt ettirdik bile.’’
Ayşe sevinçten yerinden fırladı, sevinç çığlıkları arasında abilerine sarıldı.
‘’Çok teşekkür ederim abiciğim! Size ne kadar minnettar olsam azdır. Ne kadar sevindiğimi bir bilseniz…’’ Ayşe hayallere dalıyordu. Sonunda annesine bakmak yerine öğlenleri okulda olacak, hatta okumayı öğrenecekti. Abileri gülümsedi.
‘’Bize bir söz vermelisin, Ayşe.’’ Dedi Kuzey. ‘’Ne zorluklarla karşılaşırsan karşılaş, ne kadar takılıp düşersen düş…’’
Ayşe abisinin sözünü bitirmesine izin vermedi. ‘’Abiciğim; her zorluk, beni daha güçlü kılıyor. Düşsem de kalkmayı ve devam etmeyi asla unutmayacağım! Her ne olursa olsun, okuyacağım. Babamı, annemi ve sizi gururlandıracağım.’’
‘’Aferin sana.’’ dedi Ali. Üçü beraber birbirlerine gülümseyerek, birbirlerine sarılmış halde beklediler. Onlar sarılırken, odasından çıkıp oturma odasına gelen anne de yavaşça yanlarına oturdu. Aile bir aradaydı, tüm zorluklara rağmen, hep beraber düşmelerine rağmen şimdi yavaş yavaş doğruluyorlardı. Ayşe çok mutluydu; düşünüyor, düşlüyordu. Yeni başlangıçlar, kocaman, umut dolu bir hayat onu bekliyordu. Ve o; ne olursa olsun, pes etmeyecekti…